X - Ed Wood

Genre : Comedy, Drama, Biography
Director : Tim Burton
Year : 1994

Edward Wood Jr.'ın sinema günlerini anlatan Ed Wood, Tim Burton'ın en iyi filmlerinden bir tanesi. Bu biyografinin bu kadar üstünde durulma nedeni kimilerine göre Edward Wood Jr.'ın gelmiş geçmiş en kötü yönetmen olması. Yazılan bir kitap neticesinde kamuoyunda bu fikir bazı çevrelerce benimsense de Medved kardeşlerin bu kitapla birlikte ne kadar saçma bir şey yaptıklarına değinmemem gerek. Çünkü Medved kardeşlerin birer aptal oldukları (Akademi Ödülleri'nde en iyi erkek oyuncu dalında 7 kere aday olan Richard Burton'ı aynı kitapta gelmiş geçmiş en kötü oyuncu ilan ettiler) ve Edward Wood Jr.'ın aslında filme alınacak kadar dikkat çekici özelliklere sahip olmadığını düşünürsek filmimiz büyüsünü kaybedebilir. Yani Edward Wood Jr.'ın tarihin en kötü yönetmeni olma ihtimali Medved'lerin birer gerizekalı olma ihtimalinden daha düşük. Hukuk (Yale) mezunu bir zat-ı muhterem olan Michael Medved kendisini ne olarak görüyor bilinmez ama herhalde IQ'su en iyiyi bulmaktan 5.000 kat daha zor olan en kötüyü bulma hayalinin neredeyse imkansız olduğuna yetmiyor olacak ki hayatını bu tür kitaplar yazmaya adamış. Hayatı boyunca film izleyen bir insan bile şimdiye kadar yapılan filmlerin yüzde 1'ini izlemiş olabilir. En kötü filmi seçme kriteri için bütçe iyi bir kıstas olacaktır ancak Edward Wood Jr.'ın her daim bütçeyle başının sıkıntıda olduğunu düşünürsek bu da mantıklı olmuyor. Verilen ödüllere göre bir filter olsa, Edward hayatı boyunca ödül de alamadı. Neresinden bakarsam bakayım aptalca bir iş. Milyonlarca film varken en kötü filmi seçmeye tenezzül etmek ve bunun hakkında kitap yazmak ve insanların da alıp bunu okuması gerçekten başından sonuna rezalet. Edward Wood Jr.'ın bahsedilen kadar olmadığını ve bu kişinin bi' fictional karakter olduğunu varsayıp filmin teknik yönlerine geçelim.

Burton filmlerinin vazgeçilmez bileşenlerinden biri olan Johnny Depp, Edward Wood Jr. rolünde komediye de yeteneği olduğunu kanıtlıyordu. Büyük hayranlık duyduğu Bela Lugosi de çok gerçekçiydi ve filmde önemli bir rol oynuyordu. Gerek gerçekte de yıllar süren Boris'e karşı duyduğu haset, gerek kaybolmaya yüz tutmuş eski meşhurların hayatın yaşanması şart olan bir dilimi gibi bulaştıkları uyuşturucu illeti güzel bir anlatımla ekranlarımıza getirildi. Beklenmedik bir anda karşıma çıkan kendine has durgun tavırlarıyla tanıdığım Patricia Arquette'i görmek de her zaman olduğu gibi beni mutlu etti. Alakasız footage'lar ve her şeyin ucuzuna kaçmasıyla tanınan Edward Wood Jr.'ın filmlerindeki oyuncu performanslarıyla ilgili belirli eleştiriler olmadığı için film içindeki filmlerdeki oyuncu performansları ''iyiydi'' diye Ed Wood cast'ını eleştirmek pek doğru olmayacaktır. Çünkü film içindeki filmlerde sadece iki kadının karşılaşma sahnesinde kötü performans mevcuttu. Tim Burton filmlerinde duymaya alıştığımız görkemli müzikler ise yoktu. Müzik departmanı filme hiçbir katkı sağlamamıştı.

Güzel bir ekiple yola çıkan Burton vermek istediği her şeyi en iyi şekilde verdi. Sonu biraz abartı olsa da 50 yıldır hakkı yenen bir adam en azından gerçek olmayan bir dünyada bu abartıyı hak ediyor.

* Casting, Acting : 8.5
* Script : 8.5
* Directing, Aura : 8.5
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 7.5


                             8.1



Room in Rome

Genre : Drama, Romance
Director : Julio Medem
Year : 2010

Woody'nin filmi To Rome with Love ile karıştırmam sonucu izlemeye koyulduğum Room in Rome'dan vazgeçmek üzereydim ki Julio Medem ismi ekranda belirdi. Böyle olunca da devam etme kararı aldım. Tek ortamda geçen filmleri kadın-erkek olarak bile işlemek bir hayli zorken bunu iki kadın arasındaki version'unu yansıtmak Julio Medem'in zor bir işe, bilinçli bir şekilde giriştiğinin bir göstergesi. Ve tabii belli ki gene dikkat çekici bir film yapmak istemiş.

Bu farklı film için modern zamanların Before Sunrise'ı denebilir. Sinemada çıplaklık ile herhangi bir sorunu olmayan, farklı cinsel tercihlere sahip ya da yalnızca Rus kadınlarına aşık olan belli kitleler tarafından sevilebilir.

Senaryoyu da yazan Medem'in diyaloglar için yardım aldığı gözüküyor. Anlatılmak isteneneni kelime oyunlarına başvurarak bağlantılı bir şekilde sunmaya çalışan filmin diyaloglarında buna rağmen sorunlar mevcuttu. Filmin açılışı ve ilk sekans çok kuvvetliydi. Zaten tartışmasız en güçlü tarafı sinematografisiydi. Bu güzel kareler ve rönesans bağlantıları olmasa filmi izlemek ve dayanabilmek mümkün olmazdı.

Sürekli çalan Loving Strangers adlı parça eğliğinde biri İspanyol diğeri Rus iki kadının bir Roma otelinde geçirdikleri gece.

* Casting, Acting : 5
* Script : 5
* Directing, Aura : 7.5
* Ease of Viewing : 6.5
* Naked Eye : 6


                              6.0



Blue Velvet

Genre : Thriller, Crime, Mystery
Director : David Lynch
Year : 1986

Bu filmle ilgili düşünceler birkaç gruba ayrılıyor. İlk grup, filmi abartılı ve sadistçe bulanlar. Bunlar için herhangi bir yorumum yok. Kişilikleri ve zevkleri benimle pek örtüşmeyen, benden farklı insanlar. İkinci grup ise bu filmi David Lynch'in en iyi filmi olarak görenler. Bu yorumu '86 yılında yapmış olsalardı bile hak vermezdim. Eraserhead ve Dune gibi filmler tercih meselesi olabilir ama bu filmi The Elephant Man ile kıyaslamak sinemaya hakarettir. Bir başka grup bu filme tapan, provokatif bulan kişiler. O kadar Hollywood filmi izlemiş olacaklar ki Blue Velvet'ı bile sıradışı olarak niteliyebiliyorlar. Bir çırpıda bundan çok daha ''çizgi dışı'' olan 100 film sayabilirim.

Yukarıda insanları gruplara ayırmamdan da bellidir az çok ne düşündüğüm. Blue Velvet kötü bir film değil. Ancak Blue Velvet Lynch'in en kötü filmlerinden bir tanesi. Bahsi geçen şey mazoşizm ve disiplin ise bundan çok daha uyarıcı filmler mevcut.

2 saat boyunca film içinde Lynch'e özgü olan derinliği aradım ama yoktu. Blue Velvet oldukça düz bir film. Dolap sahnelerindeki Hitchcockvari gerilim ve Dennis Hopper'ın canlandırdığı karakter filmin dikkat çeken özellikleriydi. Bunun dışında da pek bir şey yoktu. Tüm filmde yalnızca dolap sahnelerini izleseniz size yeter.

* Casting, Acting : 7
* Script : 6.5
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 6.5


                              6.8



Cinderella Man

Genre : Sport, Drama, Biography
Director : Ron Howard
Year : 2005

Büyük Buhran döneminde geçen film arkasına koskoca bir şehri alan veteran bir boksörün hikayesi. Kadrosunda Crowe, Giamatti ve Zellweger gibi isimleri barındıran Cinderella Man'in yönetmeni ise zaman zaman çok önemli işlere imza atmış Ron Howard.

Filmin farklı akışı nedeniyle büyük değişim gösteren müzikler genelinde başarılı. Ron Howard'ın heyecan dolu ring çekimleri ve filmin kurgusu sizi 2.5 saatlik uzun süresine rağmen uyanık tutmayı başarıyor. Crowe ve Giamatti'nin gösterdiği iyi performanslara o kadar alıştım ki bana hiç de öyle ahım şahım performans göstermiş gibi gelmediler. Renee'yi ise son demlerinde böyle tatlı bir şekilde görmek mutluluk vericiydi. Artık 45'ine gelen ve fiziksel açıdan değişmeye başlayan aktrist'i daha farklı rollerde görmeye başlayabiliriz.

Tabii ki en iyi drama olma şansı yok ve en iyi spor filmi değil. Ancak bunlara rağmen gözlerinizi doldurabilecek, sizi mutlu etmeyi başarabilecek ve biraz dünya tarihini öğretebilecek bir film.

* Casting, Acting : 8
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 8


                             7.9



A Nightmare on Elm Street 7 - Wes Craven's New Nightmare

Genre : Horror, Thriller, Mystery
Director : Wes Craven
Year : 1994

İlk 6 filmin sadece kurgudan ibaret olduğunu öne süren Wes Craven, kapanış filminde bize gerçekleri vermeye karar veriyor.

Nightmare on Elm Streeet franchise'ının 10. yılında çekilen yeni film için Craven'ın tekrar dümene geçmesi işe yaramış. Fikir, aynı yıl çekilen (1994) Carpenter'ın In the Mouth of Madness'ı ile çok benzeşiyor. Artık kim kimden bir şeyler arakladı, kim kimden önemli duyumlar aldı bilemiyorum ama yazar ve kitap yerine karşımızda senarist ve senaryo var. Ayrıca ufak çocuğun üstlendiği garip rol nedeniyle Poltergeist ve Pet Sematary gibi filmler de akla geliyor.

Çocukken korkudan titrememe yol açan Freddy Krueger ilerde de tekrarlara, devamlara ve başlangıç öncesi filmlerine maruz kalacak ama Englund ve orijinal seri her zaman bir efsane olarak hatırlanmaya devam edecektir.

Orijinal filmden kötü olsa da 4. film The Dream Master'la beraber gümüş madalya için yarışabilir.

* Casting, Acting : 5.5
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 6.5


                            6.5


A Nightmare on Elm Street 6 - Freddy's Dead : The Final Nightmare

Genre : Horror, Thriller
Director : Rachel Talalay
Year : 1991

Birçok şey denenmesine rağmen bir türlü yok edilemeyen Krueger'ın bu seferki macerası ailesi ve geçmişini de bizlere yansıtıyor.

Freddy'nin rüyalar aleminde kaldığı süre boyunca senaryonun ayakları yere daha sağlam basıyordu. Farklı karakter özelliklerine sahip (sağır ve stoner) iki gençle Freddy'nin sergilediği sahneler son derece yaratıcı ve keyifliydi Filmi önemli yerlere taşıyan isimlerden sonra gelenler ise zayıftı. Kincaid ve Alice'in abisinden sonra bir kez daha dövüşçü bir karakterin cast'ta yer alması gerçekten bıkkınlık verici. Maggie gözlüğü takmadan önce gayet iyi giden ''son kabus'' gözlüğün takılmasından sonra benim için gerçekten bir kabusa dönüştü.

Ending credits esnasında şu ana kadar çekilmiş tüm Nightmare on Elm Street filmlerinden kareler sunulması bir çırpıda geçmişte yaşananları ve çoğu önemli sahneyi hatırlamanızı sağlıyor.

Wes Craven'ın seriye tekrar el attığı filmi ayrı tutarsak Robert Shaye'in prodüktör olduğu 6 filmden oluşan orijinal serinin bu son filmi A Nightmare on Elm Street fan'ları için hoş bir deneyim. Ancak öyle kötü bir finale sahip ki her şeyin bu şekilde son bulmaması gayet doğal.

* Casting, Acting : 5
* Script : 4.5
* Directing, Aura : 4.5
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 5


                              5.0


A Nightmare on Elm Street 5 - The Dream Child

Genre : Horror, Comedy, Fantasy
Director :  Stephen Hopkins
Year : 1989

Artık bunlar iyi bir ''kötü adam'' karakteriyle bir franchise'a hiçbir şey katmadan ne kadar ekmeği yenebilirin örnekleri. Serinin 4. filminde biraz hareketlenen Nightmare on Elm Street 5. filmle beraber gene düşüşe geçmiş.

The Dream Child'da izleyiciyi korkutacak hiçbir şey yok. Önceki filmlerde müzikler ve set tasarımı sizi biraz havaya sokuyordu ancak bu filmde sadece rahatsız edici görüntülere yer verilmeye çalışılmış ve bu rahatsız edeceklerini düşündükleri görüntüler ne yazık ki hiç de rahatsız edici değil. Çevresel faktörlerden çok bireylere bu kadar yoğunlaşılmışken makyajın çok daha iyi bir seviyede olması gerekliydi. Ve tabii ölüm sahneleri... Hiçbirinde yaratıcılığın Y'si yoktu.

Kötü yazılmış karakterine senaryoda oluşturduğu sorunları da eklersek zenci kızı oynayacak kişinin baştan işi çok zordu. Bu zorluğun üstesinden gelmek yerine berbat bir performans sergiledi ve Yvenne karakterinin filmin en büyük sorunlarından biri olmasına katkı sağladı. Krueger ise alıştığımız ürkütücü görüntüsünden uzaktı. Yalnızca Alice için izlenebilecek filmde dikkate değer hiçbir şey yoktu.

Beklenenden kötü, beklenmedik seviyede vıcık vıcık olan The Dream Child gördüğüm en kötü editing'lerden birini de bünyesinde barındırıyor.

* Casting, Acting : 4
* Script : 4
* Directing, Aura : 2.5
* Ease of Viewing : 5.5
* Naked Eye : 4.5

                              4.1

A Nightmare on Elm Street 4 - The Dream Master

Genre : Horror
Director : Renny Harlin
Year : 1988

Patricia Arquette'le anlaşma sağlanamamasından dolayı Kristen rolüne saçları ona, etli suratı Banu Alkan'a benzeyen bir bayan recast edilmiş. İlk 4 filmdeki cast'lara bakıldığında, The Dream Master'daki Alice, Freddy'nin karşına koyulabilecek en uygun kişi. Bu ''rol''ü üstlenmek için tüm fiziksel özelliklere sahip.

Composer'ın elinden çıkan kısımlar atmosfere uygun olsa da Dramarama dışındaki soundtrack seçimleri fazlasıyla kel alakaydı. Film boyunca kırmızı ışığın Freddy Krueger'la özdeştirilmesi ve özellikle aynalı sahnedeki efektler dikkat çekiciydi. Senaryo açısından da en iyi setup'a sahip sequel buydu. Başından sonuna kadar zincirini koparmış bir katili vermek yerine önce filmi Freddy'siz de izlenebilir hale getirmek ve filmi, bunu sağlayacak bir altyapı üstüne inşa etme düşüncesi çok doğruydu. Ayrıca vücut geliştirme takıntılı kızın öldüğü sahne A Nightmare on Elm Street franchise'ının en iyi ölümlerinden bir tanesi.

Serinin en sadık filmi olma özelliği taşıyan The Dream Master orijinal film ve düşünceyle uyuşmayan hiçbir aykırılık içermiyor. İyi yönleri bu kadar fazla olmasına rağmen uzun serilerdeki genel sorunlardan biri olan ''her şeyin tahmin edilebilir olması'' filmin tek kötü yönü.

* Casting, Acting : 6.5
* Script : 5.5
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 6.5
* Naked Eye : 6.5


                             6.4



A Nightmare on Elm Street 3 - Dream Warriors

Genre : Horror, Thriller
Director : Chuck Russell

Year : 1987

Lynch'in adamı Angelo Badalamenti'nin opening credits'te adının geçmesi nedeniyle kendimi filme daha çok verdim. Ne Badalamenti ne de dönemine göre sayısız imkanı elinde bulunduran yönetmen Chuck Russell beni memnun edemedi. Evet belki Freddy's Revenge'ten daha iyi bir paketi var ama bu kesinlikle ilk filmin yakınlarına bile yaklaşmasına yetmiyor.

Nightmare on Elm Street franchise'ında sinemaya adım atıp ilerleyen yıllarda önemli oyunculardan biri olmaya başaran isimlerden biri de Dream Warriors'taki Patricia Arquette. ''Saçı güzelmiş bir de çığlık attıralım.'' denerek cast'ta yer bulduğuna inandığım genç kız, filmde ayakta duran parçalardan bir tanesi. Freddy rolündeki Robert Englund, Patricia Arquette ve Laurence Fishburne gibi isimleri kadrosunda bulunduran filmde bir de Nancy vardı ki evlerden ırak. Filmi bu kadar baltayalayan bir oyuncu uzun süredir görmemiştim.

Zamanının çocuklarından biri olarak bana, zamanında harika gelen film sadece şimdinin çocuklarına harika gelebilir.

* Casting, Acting : 3.5
* Script : 5
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 4.5
* Naked Eye : 4


                               4.4



A Nightmare on Elm Street 2 - Freddy's Revenge

Genre : Horror
Director : Jack Sholder
Year : 1985

Sonundaki saçmalığı ve partideki aptalca olayları bir kenara bırakırsak bu filmden nefret etmemin en büyük sebebi orijinal film ve serinin konseptinden çok uzaklaşmasıdır. Rüyalarda yaşayan ya da rüyalardan gerçek dünyaya geçişler yapabilen Krueger, bu filmde tamamen paranormal bir temayla yansıtılmış. Yallah Kruger yallah! Kış kış Kruger kış kış! İş neredeyse exorcism'e varıyordu. Aslında başlardaki duş sahnesi iyiydi ve tahminen o idea Blair Witch'in yaratılmasına önayak olmuştur.

Yataktaki dans sahnesi, gay-bar sahnesi ve sondaki otobüs sahnesi gibi sayısız saçmalık barındıran filmde asıl oğlanın sevgilisinin Meryl Streep olmaması filmdeki en büyük sürprizdi. Bir insan bu kadar mı gençleştirilebilir bir film için demeyin çünkü o Meryl Streep değil Kim Myers.

Film sonlarındaki ''to be continued''lar aslında birer reklamdır. Ekrana yazılmasa bile bunu sembolize etmek ve bu anlamı taşıyan aksiyonlara yer vermek maddi yönden düşünülürse hiç de fena fikir değildir.  Filmin kendisi içinde sonraki filmin reklamı. Serinin devam edeceğini hedef kitlenin tamamına duyurmak için bundan iyi bir mecra bulunamaz. Bahsettiğim bu noktada bir türlü can vermeyen canavarlara hoşgörüyle bakıyorum ama bu kadar saçma bir final de kabul edilebilir gibi değil.

* Casting, Acting : 4.5
* Script : 2.5
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 5.5
* Naked Eye : 3.5


                               4.2



The Good, The Bad and The Ugly

Genre : Western
Director : Sergio Leone
Year : 1966

Bu filmin gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biri olduğunu bilerek ve ikinci film olarak görülen For a Few Dollars More'u fazlaca beğenerek ekran karşısına kuruldum.Kendime tam 3 saat süren uzun versiyonunu seçtim. Leone ve Eastwood ikilisinin yaptıkları nedeniyle bu sefer beklentilerim öncekilerden de büyüktü.

The Good, The Bad and The Ugly'nin ilk 30 dakikasında Leone çıtayı o kadar yükseğe çıkardı ki filmin, her geçen dakika gözümün önünde eridiğini hissettim. Ancak bu erime durumu girişi iyi filmlerde sıkça gördüğümüz ''tamamen sıvı olma'' durumuna dönüşmeden sonlandı. Senaryodaki twist'ler fazla olsa da beni filmde tuttu. Rahatsız olduğum konu ise kronolojik açıdan uysalar bile Civil War temasıyla bir western'in birbiriyle örtüşmemesi. Yaşadığımız coğrafyaya çok uzak olan bu kovboy dolu dünya belki de bana bir ''fantasy'' gibi geliyordu ki top, tüfek ve askerler beni Leone'nin yarattığı bahsettiğim bu büyülü ''kovboy dünyası''ndan çıkardı.

Her şeye rağmen filmde unutulmaz sahneler mevcuttu. İlk iki filme göre en büyük artısı tüm cast ve crew'un hatta yazarının, çizerinin daha da profesyonelleşmiş olması. Örneğin özellikle ilk filmde 3-5 dakikada bir ekrana çıkan, filmi katletmeye çalışan berbat extra'lar bu filmde yoktu. Başrollerde ise adından da anlaşılacağı üzere 3 kişi; Eastwood, Wallach ve Van Cleef yer alıyor.

Hayli uzun süresi boyunca size yer yer ''izlediğim en iyi film'' dedirtebilecek bir western klasiği.

* Casting, Acting : 8.5
* Script : 8.5
* Directing, Aura : 9
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 8.5


                               8.4



For a Few Dollars More

Genre : Western
Director : Sergio Leone
Year : 1965

Prodüksiyon değeri ve Sergio Leone'nin yeteneği müthiş bir ivme kazanmış. Leone'nin bu kadar bir kısa sürede ne yaptığını bilen, kendi tarzını yaratmaya çalışan bir adama dönüşmesi ve sizin bu tüm gelişimlere tanık olmanız sinema tarihi açısından çok önemli. Ennio Morricone de tıpkı diğerleri gibi ilk filmde kendi ismini kullanmamıştı. İlk filme göre daha da ön plana çıkan müzikler, günümüzde sinemanın en iyi composer'larından biri olarak gösterilen Morricone'nin doğuşunu simgeliyor.

Dollars Trilogy boyunca değişmeyen tek şey olan Eastwood'un canlandırdığı karakter bu filmde iyice oturup, sağlamlaşmış. İlk filmde senaryo yüzünden bazı çocukça aksiyonlar içine giren Eastwood, bu sefer çok daha ağırdı. Lee Van Cleef ile muhteşem bir ikiliye dönüşmelerinin yanı sıra A Fistful of Dollars'da Ramon Rojo karakteriyle tanıdığımız Indio'nun yine kötü adam olarak karşımızda olması süper bir üçgen oluşmasını sağlamış. Film boyunca kafama takılan şey ise Indio'nun neden maskara kullandığıydı. İki maskülen adam sonrası ekrana gelen kıvrık kirpikli feminen adam beni biraz rahatsız etti. Leone'nin ifadelere yer veren tarzının iyice oturması dolayısıyla yaptığı close-up'lar yüzünden ekranda sürekli gözleri kadın, geri kalanı erkek bir karakter gördüm.

Geçimini bounty hunter olarak sağlayan Eastwood büyük ödülün peşinde... Ama hikayede bu sefer en az kendisi kadar yetenekli Albay da var. QT'nin yapmaya çalıştıklarını görünce Leone'nin ne kadar yetenekli olduğunu kavrayabileceğiniz bir film. Düşük bütçesine rağmen western dediğin böyle olur.

* Casting, Acting : 8
* Script : 8
* Directing, Aura : 9.5
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 8.5


                              8.4



A Fistful of Dollars

Genre : Western
Director : Sergio Leone
Year : 1964

Birçok ilki bünyesinde barındıran A Fistful of Dollars, Sergio Leone'nin çıkış filmi, Leone-Eastwood ikilisinin ilk buluşması, Dollars Trilogy'nin ilk filmi olmasının yanı sıra Spaghetti Western'in de doğuşunu temsil ediyor. Yani Leone, Eastwood ya da Spaghetti Western'e giriş filmi arıyorsanız bu film biçilmiş kaftan.

A Fistful of Dollars için Kurosawa'nın Yojimbo'su ufak tefek değişikliklere uğratılıp amerikano hale getirilmiş. İki düşman ailenin yaşadığı kasabaya gelen havalı çocuk Eastwood, ''birkaç dolar uğruna'' ortalığı karıştırıyor.


Saçmasapan figüranları, complex olmayan senaryosu ve garip eylemler içine giren ''iyi'' adamıyla trilogy'deki en zayıf halka.

* Casting, Acting : 6.5
* Script : 6
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 7


                             6.8



Môjû

Genre : Drama, Horror
Director : Yasuzô Masumura
Year : 1969

Kör bir heykeltıraşın obsesyon haline getirdiği genç ve güzel bir modeli kaçırmasıyla başlayan hikaye devamında tüm karakterlerin normal dışı özelliklerini bizlere sunuyor. 


Türsüz film iyi filmdir. Uzak Doğu Sineması'nın farklı örneklerinden biri olan Blind Beast de herhangi bir genre'ya dahil edilmesi zor olan bir film. En uygunu japonların kullandığı tabirle ''pinku eiga''.

Müzik kullanımları yerinde, sanat yönetiminin dekorları ise ilgi çekiciyidi. Sürreal bir dünyaya yolculuk etmeniz sağlanmış. Ancak bu film daha iyi bir sinematografi ile unutulmaz bir film haline getirebilirdi. Edogawa Rampo'nun öyküsünden yola çıkan farklı işlerin adamı Masumura, Japonlar'ın dünyaya farklı açılardan bakabilmesi, fantezi ve arzularda üst sınırları zorlamaları ve sürekli yeni denemelerde bulunmalarının önemli örneklerini beyaz perdeye taşımaya devam etmiş.

Spoiler'a yol açmaması için filmdeki sendromlardan, cinsel güdülerden ve tercihlerden bahsedilmemeli. Blind Beast, belirli bir kısımı konu eden ve yine belirli bir kısma yönelik toplumsal doğruları büyük bir balyozla un ufak eden bir film.

* Casting, Acting : 7
* Script : 8.5
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 8


                               7.8



The Wicker Man

Genre : Mystery, Thriller, Musical
Director : Robin Hardy
Year : 1973

Yıllarca '73 versiyonunun ne kadar iyi, remake'inin ne kadar kötü olduğunu dinledim durdum. Şayet orijinali böyleyse remake'ini uzun süre daha izlemeyi düşünmüyorum.

Dönemin en güzel kadınlarını bir araya toplayıp kalan bütün işi senarist Anthony Shaffer'dan bekleyip başarı beklemek fazla iyimserce. Robin Hardy'nin nasıl yönetmen olduğu konusunda ve The Wicker Man'in nasıl klasik olarak nitelendiği konusunda derin kaygılarım var. En iyi korku filmlerinden biri olarak gösterilen film, ne yazık ki bir korku filmi bile değil. Filmin yarısından çoğunu kaplayan şarkılar ve türküler her ne kadar mesaj içerikli ve sizi havaya sokmak için planlanmış olsa da bir zaman sonra DVD'nin fastforward'a maruz kalmasına yol açıyor.

Müzikallerden bile daha çok müzik içeren, Christopher Lee'nin kadın kılığında lord'luk yaptığı The Wicker Man'i yalnızca final sahnesi için izleyebilirsiniz.

* Casting, Acting : 6
* Script : 5.5
* Directing, Aura : 3.5
* Ease of Viewing : 3.5
* Naked Eye : 5.5


                               4.8



Young Adult

Genre : Comedy, Drama
Director : Jason Reitman
Year : 2011


Hikaye, büyük şehirde yaşayan ve gençlere yönelik kitaplar yazan Charlize Theron'un, eski erkek arkadaşının bebek sahibi olma haberine hırslanıp, nefret ettiği kasabaya geri dönmesiyle başlıyor.

Daha genç bir karakteri canlandırsa da bir zamanlar dünyanın en güzel kadını olarak gösterilen Charlize Theron'un 40'ına merdiven dayadığı artık fark ediliyor. Güzelliğini kaybetmeye başlasa da oyunculuğuyla her daim ekranlarda olmaya devam edecektir. Filmde  85 dakika boyunca kendisine ayak uyduran bir destekçi bulamayan Theron, tek kişilik iyi bir performans sergileyip elinden geleni yapmış. Senarist Diablo Cody, Megan Fox aroması içeren kötü denemesinden sonra Juno ruhuna geri dönmüş. Filmde her şey gerçekçi ve akla yatkındı. Yeni kuşağın yetenekli yönetmenlerinden biri olan Reitman'ın önceki filmlerine kattığı artıları bu sefer  gözlemliyemedim.

Young Adult için kötü film demek haksızlık ama Cody-Theron-Reitman gibi bir üçlüden bundan çok daha iyisini beklerdim. Yakın dönemde Silver Linings Playbook gibi bir film çekilmişken Young Adult'ın ağır siklette yer alması mümkün değil. Indie ruhu taşıyan orta siklet bir drama.

* Casting, Acting : 6.5
* Script : 7
* Directing, Aura : 6.5
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 5.5


                              6.3



The White Ribbon

Genre : Drama, Mystery
Director : Michael Haneke
Year : 2009

Yıllar geçtikçe Haneke daha da ustalaşıyor. The White Ribbon ve Amour'da adeta kamera kullanma teknikleri ve fotoğrafçılık dersleri verdiren adam sanatsal açıdan onca yol kat etmesine rağmen bu durum bende sevdiğim bir yönetmeni kaybediyormuşum hissi uyandırıyor. Bahsettiğim son 2 filmde gerek sanat yönetmenliği gerek sinematografi gerek set ve makyaj harikaydı. Eskiden şok etme üzerine kurulu, sarsıcı sahneler çeken dikkat çekici bir Avrupalı yönetmenken şimdilerde burjuvazi kokan, artsy işlerin peşinde. Elimden kayıp giden Haneke'nin en büyük değişimi zaten yavaş olan anlatımını daha da yavaşlatması. Funny Games ve Cache gibi bıçak keskinliğindeki filmlerden sonra toplamda neredeyse 10 saat süren 2 drama ile içimi kararttı.

Yetişkinleri yozlaşmış kasabanın çocukları ise her biri birer Damien. Savaş öncesi Almanya'sında geçen film 10'ar çocuklu ailelilerin başlarına gelen ilginç kazaları konu ediyor. Filmde o kadar çok isim ve karakter var ki bir zaman sonra kafanızın karışması gayet normal. 1. tekil kullanan narrator bile 15. dakikada sahne alıyor.

Haneke'nin yeni hayran kitlesine yönelik, sıkıcı ama kaliteli bir film.

* Casting, Acting : 7.5
* Script : 7
* Directing, Aura : 8.5
* Ease of Viewing : 5.5
* Naked Eye : 7.5

                             7.2


A Fantastic Fear of Everything

Genre : Comedy, Horror
Director : Chris Hopewell, Crispian Mills
Year : 2012

Ne bir korku ne de bir komedi, bu bir dolandırıcılık filmi. Dolandırılan herhangi bir başrol, yanrol ya da extra değil. Dolandırılan bu filme para ödeyip salona gidenler. Dolandırılanlar DVD ya da Bluray'ini alıp şu filme para ödeyenler. Sınırlı internetinin bir miktarını bu filme harcayarak bu filmi download edenler. Hatta dolandırılanlar arkadaşından filmi ödünç alıp filmi izlemek için elektrik harcayanlar. Bu kişiler para dışında hayatlarından da 1.5 saat yitirdiler. Bu basbaya bir hırsızlık filmidir. Bu basbaya crime genre'sına uygundur. Simon Pegg'i kapanın ortasına koyup ona yaklaşan herkesin kafasını koparmak amacında olan prodüktörlerin, 7 yaşından gün almış bir senaristin projesidir bu.

Ele yapışan bıçağı ilk gördüğüm sahne koskoca filmin tek güzel anıydı ki yanlış hatırlamıyorsam American Pie'da bunun çok daha komiği sahnelenmişti. Devamı ise yaklaşık 75 dakika boyunca çamaşır makinesi muhabbeti içeriyor. 


Neredeyse Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü? filmindeki kadar kötü bir sound department sayesinde efekt ve müzikler 5 dB, konuşmalar ise -5dB şeklinde işitiliyor. Bu durum, diyalogları rahat duyamamanıza ve sürekli tekrar eden saçmasapan ani ses artışlarından rahatsız olmanıza yol açıyor. 

Aralarında hiçbir uyum bulunmayan çiftten şipşak bir aşk hikayesi de yaratılarak anlamsızca başlayan film yine anlamsızca son buluyor. Keşke tagline'ı ''Sınavsız Giriş İmkanı!'' olsaymış çünkü bu filme gülmek de sabır göstermek de özel yetenekler gerektiriyor.

* Casting, Acting : 4
* Script : 1.5
* Directing, Aura : 4.5
* Ease of Viewing : 2
* Naked Eye : 2


                               2.8


House on the Edge of the Park

Genre : Horror, Thriller
Director : Ruggero Deodato
Year : 1980

Fiziksel açıdan hiçbir problemi olmayan cast'ta rol yapmayı becerebilen tek insan Jean Seberg benzeri kızımız olunca korku dolu geçmesi gereken film, beklenilen gerilim yerine birkaç gülümseme veriyor. Ruggero Deodato imkanlar dahilinde belki elinden gelenin en iyisini yapmış ancak The House on the Edge of the Park yalnızca güzel vakit geçirmenizi sağlayan, korku ya da gerilimle alakası olmayan bir film.

Muhtelemen Haneke'nin ilham kaynağı olan hikayemiz Avusturyalı yönetmenin Funny Games'ini andırıyor. Aynı dönemde çekilen benzerleriyle kıyaslanırsa Wes Craven'ın The Last House on the Left'inden daha iyi ancak I Spit on your Grave'den çok daha kötü bir film. Bu noktada elbette filmden ne beklediğiniz önemli rol oynuyor. Biraz daha sıradışı, herkese yönelik olmayan ve psikolojinizi etkileyecek bir şey istiyorsanız I Spit on your Grave'i tercih etmelisiniz. 3-5 meme göreyim, kafam rahat film izliyeyim diyorsanız ise bu filmi tercih edebilirsiniz. Olayları I Spit on your Grave'deki gibi içselleştirmenin mümkün olmaması filmin en büyük eksisi. Ben, herkesin ettiğini bulduğu bir dünyada yaşananlar hak edilenden fazla da olsa üzülemiyorum.

İyi bir kadronun elinden çıkarsa çok daha başarılı olabilecek film, ramake olmayı hak etse de bu haliyle sınıfı geçemez.

* Casting, Acting : 2.5
* Script : 5.5
* Directing, Aura : 4.5
* Ease of Viewing : 6.5
* Naked Eye : 4.5


                              4.7



Zero Dark Thirty

Genre : History, Thriller, Drama
Director : Kathryn Bigelow
Year : 2012

The Hurt Locker'da ilk senaryosunu yazıp işi Bigelow'a bırakan Mark Boal, Zero Dark Thirty'de de başarılı kadın yönetmenle çalışmaya devam ediyor. Kathryn Bigelow ise her ne kadar drama gibi dursa da son dönemli çatışma dolu filmlerine devam ediyor.

Filmin ilk 45 dakikası geri kalanıyla bir uyumsuzluk içerisindeydi. İlk kısımlarda yalnızca torture görüntüleri ve tabii Maya'nın mayalanması gerçekleşti. Devamındaki ''manhunt'' section'ı ise filmin asıl heyecan dolu tarafıydı. 


Zero Dark Thirty, Amerika'daki terörist saldırılar sonrası moda haline gelen ve Afganistan'da, Irak'ta ya da diğer Müslüman ülkerinde geçen sayısız filmlerden bir tanesi ve ne yazık ki diğer örneklerine nazaran öne çıkan tek yanı müthiş patlama efektleri. Hayatımda hiçbir filmde bu filmdeki kadar gerçekçi patlamalar duymadım, görmedim. Filmi modern bir salonda ya da iyi ses sistemine sahip bir blu-ray okuyucuda izleme fırsatı bulursanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Bigelow'un close-up'ları ve hareketli kamerasıyla, sound departmanının ''hoşa giden bomba sesleri''yle Usame Bin Ladin'in avlanması.

* Casting, Acting : 7
* Script : 6.5
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 7


                               7.1



American Psycho

Genre : Dark Comedy
Director : Mary Harron
Year : 2000

Sanılanın aksine filmin en kötü özelliği Christian Bale'in performansı. Yer yer Jim Carrey'i izliyormuşum hissine kapıldım. Bale, zaman zaman acting'in hatta overacting'in bile dozunu aşmış olsa da canlandırmaya çalıştığı karakter çok zor olduğundan bazı yapaylıkları hoş görüp filmin artılarına odaklanabilirsiniz. Açıkçası Bateman karakterine yalnızca fiziksel özellikleri ve ses tonu uygundu. Filmde az gözükseler de Chloe Sevigny ve Justin Theroux tek kelimeyle muhteşemdi.

Bret Easton Ellis'in kitabı hakkında hiçbir bilgim olmasa da senaryoyu görünce bu kurguyu yüksek IQ'ya sahip birisinin yarattığı belli oluyor. İyi filmler bittiğinde size bazı şeyleri sorgulatır ve iyi kurgulanmış filmlerin son kısımları size daha önce anlamsız gelen tüm parçaları yerine oturtturmanıza yol açar. American Psycho bu iki duruma da yol açıyor. Özetle film; Bale'in performansıyla değil, Bateman'ın harika karakter gelişimiyle dikkat çekti. Filmde sanat yönetmeni de görüntü yönetmeni de
Mary Harron'ın işini oldukça kolaylaştırmış.
 
American Psycho sinemanın havalı çocuğu. Filmde anlatılmak istenileni anlamamanız ya da yanlış yorumlamanız muhtemel çünkü bu film herkese göre değil. Filmle ilgili ne söylesem spoiler'a gireceğinden ''Dünyaya farklı açılardan bakan bir adamın, eleştirilerle çevrenlenmiş hikayesi.'' diyebiliriz.

ps: Hayır, bu film bir drama ya da korku değil. Tipik bir kara komedi.


* Casting, Acting : 6.5
* Script : 9
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 9
* Naked Eye : 8


                               8.1



Rise of the Planet of the Apes

Genre : Sci-Fi, Action, Drama, Thriller
Director : Rupert Wyatt
Year : 2011

Gittikçe kötüye giden devam filmleri ve Tim Burton'ın berbat denemesi nedeniyle bu filme başlarken ''Bakalım gene ne saçmalamışlar.'' diyordum kendi kendime. İtiraf etmeliyim ki Rupert Wyatt'ın Planet of the Apes'i beni şok etti. Onun hakkında bir şey bilmezken ve beklenti seviyem yerin dibindeyken yüksek ağaçlara tırmanan ape'ler gibi bu film de karşımda göstere göstere en yüksek ağaca tırmandı.

Freida Pinto'nun filme ne kattığını çözemedim. Olay sadece James Franco'yla aralarında hiçbir chemistry olmaması değil. Hikayede hiçbir işlevi yoktu. Dış kapının mandalı gibi ara ara ekranda belirdi. Ancak babası için bunu söylemem doğru olmaz. O filmin kilit karakteri, senaryonun akla yatkınlığını ve akıcılığını sağlayan isimdi. Ancak gerek Franco-Pinto gerek baba-oğul ilişkisi daha kuvvetli anlatılabilirdi. Filmin ortasına ya da sonuna değil ama başlarına ek yapılmalıydı. Bu kadar güzel giderken izleyiciye bir ceza gibi bitirilmemeliydi. Bırakın 1.5 saati bu filmin süresi en az 2.5 saat olmalıydı ki o zaman buraya ''bu bir şaheser!'' yazabilirdim. Babası ve sevgilisiyle oluşturulan zayıf iletişim ve duygu aktarımına karşın, Franco-Caesar ilişkisi filmin drama yönünü keskin bir bıçak kıvamına getirmiş. Evet, en zeki ape'imiz Caesar, Burton'ın saçmalıklarından sonra büyüsünü yitiren Planet of the Apes ruhunu tekrar geri getirdi. Caesar'a can veren isim olan Andy Serkis kurallar izin verseydi eminim en iyi erkek oyuncu ödülünün sahibi olurdu. 2010 Akademi Ödülleri töreninde aktör ve aktris hariç neredeyse her dalda aday olan Avatar'da da benzer bir durum yaşanmıştı. Bu konuda ödül veren kesimle aynı fikirdeyim. En ufak bir hata bile bilgisayarlarla çözülebileceği için
Serkis'in ''tam olarak''  ne yaptığını bilemeyiz ve onu bu duruma rağmen ödüllendirmek pek adil olmayacaktır.

İlk filmde mystery, 2. filmde sci-fi, 3. filmde drama, 4. filmde film noir ruhu barındıran crime ve 5. filmde fantasy ön plandaydı. Tim Burton'ın yapmaya çalıştığı garip şeyi de war genre'sına yerleştirebiliriz. Bu film için en uygun olanı ise thriller olacaktır. Öyle bir gerilim var ki tüm film boyunca endişe kanınızda gidip geliyor. İşbu yüzden filmi gözümü bile kırpmadan izledim. Bunun yanında The Last Temptation of Christ aroması da içeriyor. Hali hazırda ape'leri insanlara tercih edecek biriyseniz film boyunca Christ'ımızın yaşadıkları daha da sinirlerinizi yıpratıyor.

Rise of the Planet of the Apes 68'deki orijinalinden bile iyi bir prequel. Batman gibi safsata bir şeyde bile tutan ''öncesi'' kavramı Planet of the Apes gibi havalı bir şeyde niye tutmasın demişler ki çok doğru. Gelmiş geçmiş en iyi franchise'lardan birinin Chris Nolan'a emanet edilmesi dileğiyle, Amin.


* Casting, Acting : 8.5
* Script : 8.5
* Directing, Aura : 8.5

* Ease of Viewing : 9.5
* Naked Eye : 9


                                8.8



Planet of the Apes (2001)

Genre : Action, Adventure, Sci-Fi, Thriller
Director : Tim Burton
Year : 2001

Maymunların kuş gibi uçtuğu bir Planet of the Apes'e hoşgeldiniz.

Saçları, sakalları hepsi birbirinden farklı stilde olan ape'leriyle, konuşan insanlarıyla, insan-ape-insan-ape aşk dörtgeniyle, merchant of venice'in apeleşmiş karakteriyle, maymundan çok köpek gibi koklaya koklaya hareket eden kumandanlarıyla, 4 grizzly bear gücündeki gorilleriyle, aynı anne babadan doğan kardeşlerden birinin kolluk kuvveti birinin terörist olmasıyla, Tim Burton ve Mark Wahlberg gibi rüyamda görsem falso duracak bir ikiliyi bir araya getirmesiyle, Kingdom of Heaven'ı andıran savaş sahneleriyle ve ape'lerin fiziksel olarak maymundan çok afro saçlı afrikalılara benzemesiyle gerçekten unutulmaz bir filmdi.

Bu filme remake demek bir hakarettir. Bu film bir reboot'tur. Filmde Walhberg tahminen kemikleri sızlayan orijinal filmin rejisörü Franklin J. Schaffner'ın kafatasını bulup eline almıştır. Yazıklar olsun sizin yapacağınız filme.

* Casting, Acting : 2.5
* Script : 2.5
* Directing, Aura : 3
* Ease of Viewing : 3.5
* Naked Eye : 3.5

                              3.0


X - Freaks

Genre : Drama, Horror, Thriller
Director : Tod Browning
Year : 1932

Tod Browning'in Dracula'dan sonra bu kadar riskli bir işe girişmesi muhtemelen Frankenstein karşısında almış olduğu yenilgiydi. Beyaz perdede Nosferatu sayesinde Bram Stoker'ın Dracula'sıyla tanışan sinemaseverler taze kan Frankenstein ile daha da sarsıldı. Bu durum üzerine Tod Browning tüm kariyerini hiçe sayarak Freaks'e girişti.

Freaks görmeye alıştığınız korkulara pek benzemiyor. Rahatsız edici atmosferine rağmen korku genre'sına tam olarak uymayan filmin kadrosunun büyük kısmı özürlülerden oluşuyor. Bazılarının kafası, bazılarının alt vücudu yok. Fiziksel olarak ''tam'' gözükenler de kılıç, ateş gibi şeyler yutuyor. Herkes onlara ucube gözüyle baksa da kendi grupları içerisinde hepsi çok mutlu gözüküyor.

Tod Browning'in birkaç hata ve hayal kırıklığı yaratan finali dışında çağının ilerisinde bir iş çıkardığı filmin süresi 60 dakika olarak sınırlandırılmış. Baştaki insanların neye şok olduğunu merak edip sonuna kadar beklediğiniz bir 60 dakika. 30-40 yıl boyunca dünya sinemasında yasaklanan kimine göre kısa, kimine göre bitmek bilmeyen bir 60 dakika. We accept her, we accept her! One of us, one of us!


Hiçbir zaman aklınızdan çıkmayacak bir film.

* Casting, Acting : 7
* Script : 8
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 9.5


                                                             8.0



August Underground Mordum

Genre : Horror
Director : Fred Vogel
Year : 2003

Hiçbir senaryo olmadan el kameralarıyla çekilen August Underground serisinin ikinci filmi en çok ses getireni oldu. Buna bir sinema filmi demek pek doğru değil ancak insanların işkence görüp, öldürüldüğü torture ve rape içerikli korkulardan hoşlanıyorsanız August Underground'u da mutlaka görmelisiniz.

Bu sub-genre'ya yeni başlayanların kesinlikle izlememesi gereken film bu sub-genre'ya yıllarını vermiş kişiler için ''Ee nerede dayanılmayacak kadar iğrenç kısımlar?'' dedirtiyor. Evet, senin yaptıkların da çok masum değil ama bundan daha rahatsız edici görüntüler gördü bu gözler Fredciğim.

Mordum'un herhangi bir script'i olmaması ve yapılanların nedensizliği yüzünden ''film''in gergin doğası bile sıkılmamı engelleyemedi. Yine de 300-500 dolara yapılabilecek en gerçekçi şeyi yapmış gençler, tebrikler. ''Yarışmak güzeldi ama sonuncu oldun.'' gibi kötü bir snuff film örneği.

* Casting, Acting : 3.5
* Script : 1
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 3.5
* Naked Eye : 3.5


                                                            3.3



Silver Linings Playbook

Genre : Comedy, Romance, Drama
Director : David O. Russell
Year : 2012

Rom-com dediğin böyle olur dedirttiği için tüm ekibin tuttuğu altın olsun. 


Bradley Cooper vasat, Oscar adayı olan Jacki Weaver vasatın da altında performans sergiledi. Anne rolünde Estelle Harris'in gençliği görebilseydik Silver Linings Playbook Oscar heykelciklerinden 2 tane daha alırdı. Robert De Niro ucuz komediler yerine bu tarz yeni akım romantik komedilere yönelirse kalitesini bizlere sürekli hatırlatmaya devam edebilir. Eski günlerini anımsatan bir performans sergilemiş.

Ayrı parantezler ve hatta ayrı paragraflar açılması gereken isim Jennifer Lawrence ise filmde her şeyin önündeydi. Genç yaşına rağmen yaptıklarıyla tüm dünyayı şaşırtmaya devam ediyor. Silver Linings Playbook'un iyi bir film olmasında, izleyicinin ekrana çakılıp kalmasındaki en büyük neden gene o oldu.

Kaçan ve kovalayan değişse de film 500 days of Summer aroması taşıyor. Marc Webb'in büyük katkısıyla 500 days of Summer bundan daha iyi bir film olup daha üstün bir romantizm içerse de SLP'deki mizah da 500 days of Summer'da yoktu. İkisinin de ortak noktası dağları delip, 5000 kişiyi öldüren aşıklar içermemesi. İkisinin de ortak noktası yemeğe çıkmadan önce eve gelen bir faturayı yatırmak, bir çorabın kaçabileceğini ve kadınların bunu gizleyebileceğini göstermekti. İkisinin de ortak noktası sevenin sevdiği yanında olmadan haftalarca hayattan kopabileceğini ve sevdiğini görünce her ne kadar ona aşık olsa da ana avrat düz gidebileceğini söylemekti. İkisinin de ortak noktası 100 yıldır bize sunulan Romeo ve Juliet benzerlerine ''Hayır, gerçek hayat öyle değil. İşte böyle!'' demekti.

Gerçekçi bir romantizm, zeki espriler ve tabii Jennifer Lawrence.

* Casting, Acting : 8
* Script : 7
* Directing, Aura : 7.5
* Ease of Viewing : 8.5
* Naked Eye : 7.5


                              7.7



Abre los Ojos

Genre : Drama, Mystery, Sci-Fi, Romance
Director : Alejandro Amenábar
Year : 1997

Amenabar Open your Eyes'ı çektiğinde sadece 25 yaşındaydı. Henüz çocuk denecek yaşta Tesis ve Abre los Ojos'a imza atan yönetmen, İspanyol Sineması'nın altın çocuğu olarak görülüyordu. Yaşına göre değerlendirecek olursak zamanında yaptıkları muhteşemdi ama duruma duygusal yaklaşmamak gerekli.

Eduardo Noriega tıpkı Tesis'te olduğu gibi bu filmde de Amenabar'la birlikte çalışmış. İki filmde de Noriega'nın aşırı derecede womanizer olduğu ve bir göz kırpmasıyla tüm kadınların kendinden geçebileceği sıklıkla dile getirilmiş. Evet, tüm kadınlar ona aşık ama bu oyuncu olmak için yeterli değil. Eğer Nuria olmasaydı takip etmekte çok daha güçlük çekerdim. Saçı, makyajı, giydikleri ve elbette karakteri ilgi çekiciydi. Nuria dururken Penelope Cruz'a tutulması herhalde günümüzdeki hallerini görmüş olacak ki ilginçti. Şimdilerde Najwa Nimri'nin esamesi okunmazken Javier Bardem'in karısı Penelope Cruz, zamanında Tom Cruise'un elinden tutması sayesinde bir ikon oldu.

Amenabar, realizm ve sürrealizm arasında gidip gelirken gene storytelling'de sönük kaldı. Tıpkı daha önce olduğu gibi başları ve sonları iyi olan, koskoca 90 dakikada yalnızca 3-5 güzel line ve sahne barındıran bir film daha yaratmış. Ya karakter gelişimlerine ve diyaloglara daha çok önem vermesi ya da süreyi artırıp gereksiz sahneler yığınlarına biraz da gerekli sahneler serpiştirmesi şart gibi gözüküyor.

Vanilla Sky'ın orijinali romance başlayıp sci-fi'ye kayıyor. Yer yer güzel anları olsa da fazla abartılmaması gerek.

* Casting, Acting : 7
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 7


                                                            6.9



Scent of a Woman

Genre : Drama
Director :  Martin Brest
Year : 1992

90'ların en iyi filmlerinden biri olan Scent of a Woman yoğun miktarda Al Pacino içermektedir.

Film boyunca dikkat çekici bir performans sergileyen Yarbay, uzun süre beklediği Oscar'ı jüri karşısında yaptığı etkili konuşmayla almayı başardı. Pacino'nun Serpico'daki kadar iyi olduğu filmde, Batman'lerden tanıdığımız Chris O'Donnell da elinden gelenin en iyisi yapmış. Onu hep yönetici ve kötü rollerde görmeye alıştığımız için James Rebhorn da cast'a yakışırken Philip Seymour'un gençliğini görmek de ilginç bir his oldu. Şimdilerde yaşlı, şişman ve en önemlisi ''yetenekli''.
 

Filmde bir yönetmen olduğu toplantı sahnesine kadar fark hissedilmiyor. Senaryo ise zaten bir uyarlama. Son derece yalın anlatımı olan Scent of a Woman'ı başroldeki iki isim götürmüş. Müziklerle birlikte Pacino o kadar iyi bir çift olmuşlar ki 3 saat göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor.

* Casting, Acting : 9
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 8.5
* Naked Eye : 8.5


                               8.3



Jaws 2

Genre : Horror, Thriller
Director : Jeannot Szwarc
Year : 1978

Bu ilk sequel'da Roy Scheider hariç kayda değer hiçbir şey yok. Spielberg'ün yarattığı inanılmaz gerilim bir saniye bile hissedilemiyor. Bu kadar para harcanmasına rağmen bu kadar kötü bir köpekbalığı tasarlamaları büyük bir eksi. Zaten günden güne yazılmış gibi bir script, hepsi birbirine benzeyen 10-15 aptal çocuk ve sadece düz hareket edebilen, herhangi bir esnekliği olmayan bir köpekbalığı şeklinde bir üçlüyle yola koyulunca iyi bir film elde etmeniz de imkansız. O kadar ki neredeyse etiketi üstünde kalmış kıyafetler gibiydi bu bahsettiğim maket. Hatta eskiden Mc Donald's'ın verdiği çocuk menüsü oyuncakları bile daha gerçekçiydi bundan. Ama ilk filme oranla daha hırçın gördüm kendisini. Artık insan, tekne, sandal gibi şeyler değil helikopter, uçak gibi şeylerle beslenir olmuş.

Filmin Roy Scheider dışında bir ikinci artısı ise sık sık tekrara düşmesiydi. Yani film o kadar kötüydü ki ilkine benzetmeye çalışmaları belki de ilk defa bir devam filminin en iyi özelliği olarak tarihe geçmiştir.

Neresinden bakarsanız bakın elinizde kalan Jaws 2'den yalnızca denizde, okyanusta değil evinizde, koltuğunuzda da korunun. Hiçbir set-up ve karakter gelişimi olmadan, 1.5 saatlik filmin yüzde 97'sinde eli bıçaklı katil gibi sağa sola saldıran bir köpekbalığının hikayesi.

* Casting, Acting : 3.5
* Script : 2.5
* Directing, Aura : 2
* Ease of Viewing : 2.5
* Naked Eye : 3


                                                             2.7



X - Tesis

Genre : Mystery, Thriller, Horror
Director :  Alejandro Amenábar
Year : 1996

Amenabar'ın debut'su Tesis, kısaca tatmin olamamanın verdiği bir tatmin.


Bir kelimeye bin anlam yüklediğimde sana sesleneceğim demiş Özdemir Asaf. Amenabar filmde ne zaman bunu yapsa beni etkilemeyi başardı. Yer yer ''karanlık'' filmde bahsettiğim parlak metaforlara rağmen senaryoda bu kadar twist olması beni oldukça yordu. Elbette senaryodaki twist'ler çok değerlidir ve izleyiciyi şaşırtır, şok eder ama bir filmde 90 dakika boyunca 22 tane twist olunca ''Kimse kim artık. Aa bana ne ya!'' dedirtiyor. Bu bunaltı durumuna birkaç anlamsız söz ve sahne eklenince filmin değeri iyiden iyiye düşüyor.


Oyuncular daha büyük acting skill'ler isteyen durgun drama-horror oyuncularından çok standart slasher oyuncuları gibiydi. Ne filme bir katkı sağladılar ne de filmi izlenmez hale getirdiler. Amenabar'ın gerçek anlamda bu kadar az ışık kullanması ise zorlama bir gerilime bile yol açamadı. Filmde suspense ve horror'ı hiç hissedemedim. Yalnızca mystery yönü dikkat çeken tarafıydı.

Tesis'te sinemada şiddet konusunu araştırmak için yola çıkan bir lisans-üstü öğrencisinin sinemanın kötü çocukları olan snuff filmlerle tanışması anlatılıyor. Yazmak istediği tez de filmin başındaki fikir de ağız sulandırıcıydı ama olmadı. Tesis ilerleyen dakikalarda Craven'ın Scream'inin İspanyol versiyonuna döndü.

Her şeye rağmen son 3 dakikası için izlenir. ''En heyecanlı yerinde TV'yi kapattın!''tan sonra puzzle tamamlanıyor. Masadaki konuşma, bıçak sahnesi ve sayısız kamera anlam kazanıyor.

* Casting, Acting : 6
* Script : 7
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 7

                                 6.6



Wreck-It Ralph

Genre : Animation, Family, Comedy, Adventure
Director : Rich Moore
Year : 2012

Kötü kalpli adamların ana karakter olması pek sık rastlanan bir durum değil. Bu nedenle giriş çok orijinal geldi. Wreck-It Ralph, çocukluğu benim gibi ateri salonlarında geçen jenarasyonun sevmemesi imkansız gibi gözükürken ilerleyen dakikalarda büyüsünü kaybetmeye başlıyor. Oysa başlarda ne kadar umut vericiydi her yönüyle. Bu düşüşün nedeni, tahmin edilebilir ve yeterince çatışma olmayan senaryosuy. Bir zaman sonra hevesiniz ve merakınız yerini ''Yap da bitsin''e bırakıyor. Ya süresinin biraz daha uzun olması gerekliydi ya da bu kadar saçaklanmaması. Tahmin edilebilir akışa rağmen yan karakterlerle gereksiz yere zaman harcanmış. Ralph ve Vanellope izleyiciye aktarılabilmişken kim takar Felix'i sarışın kadını.

Bu idea'dan çok daha verimli şeyler çıkarılabilirdi ama becerilememiş. Yine de yaratılan nostalji dolu bu 8-bit dünya için teşekkürler.

* Characters : 6
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 6.5
* Naked Eye : 6.5


                              6.5



Bobby Fischer Against the World

Genre : Documentary, Biography, History, Sport
Director : Liz Garbus
Year : 2011

Hayatını belgesellere adayan Liz Garbus'un büyük emeğiyle ortaya çıkan Bobby Fischer Against the World hem en iyi Bobby Fischer, hem de şimdiye kadar yapılmış en iyi satranç belgeseli. Çok daha uzun sürebilir ve satranç kısmına biraz daha ağırlık verilebilirdi. Bobby Fischer'ın hayatının yapımcılar tarafından ilgi görmesinin nedeni yalnızca satranç sporu ve dünya şampiyonluğu değil. Bobby Fischer, 1972 yılında kazandığı dünya şampiyonluğu dışında sıradışı kişiliğiyle de her daim ilgi odağı olmayı başarmıştı.

Filmin doruk noktaları Spassky ile yaptığı karşılaşmalar ve şampiyona sonrası yaşadıklarıydı. Tüm magazinsel yönlerine rağmen satranç oynamayı bilmeyenlerin uzak durması gereken bir film.

Filmin title'ı tek kelimeyle olağanüstü. İzlemeden önce de beğenimi kazanmıştı ancak film, geçen dakikalarla beraber kendi başlığını zirveye taşıyor. Bu sadece '72 öncesi TV'de yapılan bir anons değil. Koskoca bir hayat...

* Directing, Aura : 7.5
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 7 


                               7.2



Battle for The Planet of the Apes

Genre : Sci-Fi, Action
Director : J. Lee Thompson
Year : 1973

Arthur P. Jacobs'un son kez producer olduğu 5 filmlik bu orijinal seri sona ererken Planet of the Apes'in hakları bu filmden sonra Fox'a satıldı. Yapılan diziler ya da animasyonlar seriye dahil edilmemelidir.

Şempanzelerin, orangutanların ve gorilllerin yanısıra deforme olmuş insanlar ve deforme olmamış köle insanların oluşturduğu bu farklı küme grupları, serinin sci-fi'den çıkıp bir fantasy'e dönüşmesini sağlıyor. Tıpkı Star Wars'ta olduğu gibi şu anda başta olan şempanzeler ilerleyen yıllarda (serinin önceki filmlerinde) yerlerini genelde yaşlı ve bilge olan orangutanlara bırakacaklar.

Conquest of The Planet of the Apes'i; karanlık sokaklar, baskınlar ve yangınlardan dolayıdır ki Escape from L.A.'e benzetmiştim. Bu filmde, Carpenter'ın Escape from L.A. ruhunun kaybolması beni sevindirdi. Daha çok Middle Earth ruhu barındıran bir film. Uzay, çöl ya da uzay gemisi gibi şeyler de yok. Birlikte yaşamaya çalışan farklı ırk ve türlerin inşaa ettikleri bir köy, yeşil araziler ve uzun süreden sonra ilk defa farklı karakter gelişimleri mevcut.

İlk filmde 5, ikinci filmde 3, üçüncü filmde 2.5, dördüncü filmde 2 milyon dolar olan bütçe bu filmde 1.5 milyon dolara kadar düşüyor. Bütçeyi anladıktan sonra neden tank yerine otobüsle, neden 2.000 kelle içeren savaşlar yerine 20 kişilik savaşlara yer verildiğini de anlayabilirsiniz.

Kapanış filmi olan Battle for The Planet of the Apes tam olarak tatmin etmese de ağızda hoş bir tat bırakıyor.

* Casting, Acting : 5
* Script : 5.5
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 5.5


                               5.4



Conquest of The Planet of the Apes

Genre : Sci-Fi, Action, Drama
Director :
Year : 1972

Bu sefer işin ucu biraz kaçmış. Elbette verilen drama serinin diğer filmlerine göre daha iyiydi ve film bize ''her şeyin nedeni işte bunlar.'' diyordu ama baştan sona paketi çirkin gözüken, merak edilmeyen bir hediye gibiydi. Koca 90 dakikada Ape'lerden nefret eden bir adam ve insanlardan nefret etmeye başlayan bir Ape vardı.

Doğru yerde sonlandırıldığına inanmaya başladığım Planet of the Apes çılgınılığı, '72 yılında gösterişli günlerini geride bırakmaya başlamış. Günümüze gelirken yenileri ve remake'leri yapılsa da 69-70 senelerindeki dünyayı kasıp kavurma durumundan pek eser kalmadı.

Conquest of The Planet of the Apes, serinin önceki 3 filminden de kötü olmasına rağmen, başlanılmış bir kitabı bitirmek gerekir. Şimdi yarısından çoğu bitmiş oldu.

Duygu sömürüsü yapmasına rağmen duygu aktaramayan, saçmalıklar dolu görmezden gelinmesi gereken bir hayal kırıklığı.

* Casting, Acting : 3.5
* Script : 5
* Directing, Aura : 4
* Ease of Viewing : 4.5
* Naked Eye : 4.5


                               4.3



Escape from The Planet of the Apes

Genre : Sci-Fi, Action
Director : Don Taylor
Year : 1971

Seride her filmde değişen yönetmene rağmen bu Paul Dehn'in yazdığı ikinci senaryo. Planet of the Apes'in Planet of the Apes olmasında parmağı olan isimlerin başında geliyor. Hikayeyi öyle bir yerden alıp öyle bir yere götürdü ki bundan sonrasını yazmak pek kolay olmasa gerek.

Escape from the Planet of the Apes'te sarışın astronotlar yer almıyor. Herkesi çoğalma isteği nedeniyle bir kahramana çeviren Nova da öyle. Bu sefer şempanze çifti Zira ve Cornelius başrollerde. Cornelius'un ince mizah anlayışını iyiden iyiye sevmeye başlasam da Zira karakterine bir türlü ısınamadım.

3. filmde gidişat biraz tersine dönmeye başlamış.  İlk iki filmdeki merak ve gerilim bu filmde daha düşük seviyelerde. Son 5 dakikada yaşananlar çok daha iyi bir şekilde ekrana getirilmeliydi. Idea olarak fena olmasa da sunum şekli (gemi sahneleri ve kafes) felaketti. Filmde algımı didikleyen ilginç bir olay da yaşandı. Şempanzelerin TV izledikleri ilk sahnede Zira'nım ''İyi geceler.'' demesi insanları güldürse de bu film '71 yılında yayınlanmış olmasaydı kendi hallerine de gülebilirlerdi. Tabii yazar Paul Dehn teknolojik gelişmelerden biri olan ''görüntülü konuşma'' öngörüsünde bulunamadığı için gelecekten gelen şempanzeler de ''gülüyorsunuz ağlanacak halinize'' bakışı atamadılar.

Ve tabii unutmadan Escape from The Planet of the Apes paralel evren içerikli senaryoların öncülerinden bir tanesi.

* Casting, Acting : 6.5
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 5.5


                                 6.3



Beneath The Planet of the Apes

Genre : Sci-Fi, Adventure, Action
Director : Ted Post
Year : 1970

Bu devam filminde Pierre Boulle'nin kitabını bir kenara bırakıp hikayemizi kaldığı yerden ilerletiriyoruz. Tıpkı her sequel'de olduğu gibi ilkine göre artık her şey daha ''familiar''. Diğer meşhur serilerden bu 2. filmi ayıran önemli bir özellik ise yüce Planet of the Apes serisi, hala bilinmeyenlerini korumakta. 2. film bitince de hala merak edilenler ve büyük bir hevesle koltuktan kalkmanız sağlanmış.

Linda Harrison ekranda gene parıldadı. Kendisi, insanlığın soyunu devam ettirmek için gayet uygun bir hanım kızımız. Turşusunu mu kurmak istiyor bu adamlar bu kadının anlamıyorum ama güzelliği tartışılamayacak düzeyde. Ayrıca hem bu kadar güzel hem de konuşma yetisi olmayan bir kadından söz ediyoruz. Daha iyi ne olabilir ki? Aslında bir cehennemden çok bir cennet bu 3978 yılı.

Kalburüstü bir devam filmi. İlk filmi seyretmeden bunu seyretmemenizi öneririm. Bundan sonra senaristlerin götüreceği hikaye şimdilik iyi yolda.

* Casting, Acting : 6.5
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 6.5
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 6.5


                               6.9



Planet of the Apes (1968)

Genre : Sci-Fi, Adventure, Mystery
Director : Franklin J. Schaffner
Year : 1968

Planet of the Apes, 50'lerde patlayan Sci-Fi akımını 70'lere taşımak isteyen Franklin James Schaffner'ın sinemaya adım attığı filmdir. Devamını kendi getiremedi ancak kendisinden sonra birçok devam filmi ve remake'ler yapıldı. 


Kitabı okumadığım için son sahnenin gerçekten kitapta olup olmadığından da emin değilim. Olaya sembolik bakmak istiyorum. Amerikanlaştırılmış bir durum söz konusu ise çok kötü. Ama ''liberty'' diye bakılırsa daha hoş duruyor. Ape'lerin dini kitabının okunduğu sahne sinemanın tarihinin unutulmaz sahnelerinden biriydi.

Cast'tan çok karakterlerin, makyajın ve prodüksiyonun yorumlanması gereken bir film olan Planet of the Apes, yarattığı bu hayali toplum ile make-up Oscar'ını da kimselere bırakmadı. Yapım yılına göre değerlendirilirse fazla cesur ve bir o kadar da hatasız.

Planet of the Apes'in bu başlangıç filmi hiç şüphesiz sci-fi genre'sının başlıca klasiklerinden bir tanesi.

* Casting, Acting : 6.5
* Script : 8
* Directing, Aura : 8.5
* Ease of Viewing : 9
* Naked Eye : 8


                              8.0



Los abrazos rotos

Genre : Drama, Mystery, Comedy
Director : Pedro Almodóvar
Year : 2009

Hem kendisinin hem de son dönemin iyi filmlerinden biri olarak görülebilecek Broken Embraces, Almodovar-Penelope Cruz ikisilini bir kez daha buluşturuyor. Filmin içindeki film, bana yıllar önce izlediğim Women on the Verge of a Nervous Breakdown'ı hatırlattı ve bu bahsettiğim kısım hariç Penelope, film boyunca eye candy kadın rolünde hiç sırıtmadı. Evet, kendisini güzel bulmasam da garip bir havası olduğu bir gerçek.

Öykülerini mükemmel bir şekilde birleştirip izleyiciye merak uyandırıcı şekilde sunmayı seven yönetmen bu filmi kafasında alıştığımız gibi kurgulamış. Dakikalar ilerledikçe soru işaretleri çözüme kavuşuyor ve iyi oyuncular sayesinde siz de kendinizi filmin bir parçasıymış gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Tesadüfler ve olasılıklar konusunda gene sınırları zorlasa da Almadovar filmlerinde bu durumlar rahatsızlık uyandırmıyor.

Filmin sonlarındaki TV-el sahnesi unutulmayacak sahnelerden biri olmaya aday. Sözün özü; iyi kadro, iyi film.

* Casting, Acting : 8
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 7.5


                               7.6



Vertige

Genre : Adventure, Horror, Thriller
Director : Abel Ferry
Year : 2009

Hırvatistan'da dağ tırmanışı yapan 5 arkadaşın hikayesini iki bölümde incelemek gerekiyor. Çekimler ve sesle yaratılan sıradışı gerilim kendisinden çok daha iyi filmlerde bile yok. Büyük şaşkınlıkla, ağzınızın suyu aka aka devam ederken bir anda dünyanın en kötü filmine, tam bir korku filmi klişesine dönüşüyor.  ''They all died and there was no murderer'' şeklinde bir anlayışla yaratılıp yola çıkılsaydı şu halinden 3-5 kat daha iyi olurdu.

Korku filmlerinde görmeye alışık olduğumuz vasat oyuncu performanslarına rağmen filmin gerilim düzeyi o kadar yüksek ki konuşmadıkları zaman kendinizi halatlara asılı, onların yerinde hissediyorsunuz. Tabii sonra gene Afacan Dennis'in siyah saçlısı konuşuyor ve tüm büyüyü bozuyor.

Durgun başlayıp ortalarında zirve yapan filmi 1 saat izleyip kapatırsanız ''Aman yarabbi! Ne de güzel filmdi.'' diyebilirsiniz. Sonuna kadar izlerseniz ''Filmin asıl senaristi de filmin ilk bölümünü yazarken aşağı düşmüş olabilir.'' diyorsunuz.

* Casting, Acting : 4
* Script : 5
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 6.5
* Naked Eye : 5.5


                                5.6




Senna

Genre : Documentary, Biography, Sport
Director : Asif Kapadia
Year : 2010

Çocukken tanık olduğum olayın belgeseli.
80'lerin sonları ve 90'lı yıllarda Formula1'in en çok izlenen organizasyon olmasını sağlayan adamın belgeseli.
Brezilya'da Pele'den sonra ortaya çıkan bir 2. kahramanın belgeseli.
Asif Kapadia'ın (ki bir yeteneksiz) dünyanın neresinde festival varsa en iyi belgesel ödülünü almasını sağlayan Ayrton Senna'nın belgeseli.

Senna, Werner Herzog'un Grizzly Man'i ve önceki sene çekilen The Cove'la beraber gördüğüm en iyi üç dökümenterden biri olmayı başardı. Filmle ilgili tek ve başlı başına göz yumulamayacak sorun kapanış jeneriği. Çağan Irmak'ın Ankaralı Turgut'la veda etmesi gibiydi. Bu kadar duygu yüklü bir filmden sonra eğlence görüntüleri, dans şarkıları falan çok akılsızcaydı. İzleyiciyi koltuklarına çivi gibi çakma fırsatını ellerinin tersiyle itmişler. Tahminen sonunda Asif devreye girmiş ve filmi batırmaya çalışmış.

Filmin en iyi yanı kurgusu. Neredeyse tüm görüntüler Formula1 TV'den ve aile kayıtlarından oluşmasına rağmen filmi sonuna kadar ayakta tutmayı başarmış. Asif Kapadia'nın gerçekleştirdiği hiçbir röpörtaj ve kayıt olmayınca doğal olarak filmin değeri gözümde az da olsa düştü.

Alain Prost'un kötü karakter, Senna'nın ise vatansever, hırslı, dürüst, muhafazakar ve yardımsever olarak tanıldığı film eminim ki Brezilyalı vatandaşların hayatlarının filmi olmuştur. Prost-Senna rekabeti sayesinde yıllarca F1'in yediği ekmeği biraz da Hindistan asıllı yönetmen Asif Kapadia yesin. Afiyet şeker olsun.

* Directing, Aura : 7.5
* Ease of Viewing : 8.5
* Naked Eye : 9

                                8.4