To Rome with Love

Genre : Comedy, Romance
Director : Woody Allen
Year : 2012

Anları olan bir film To Rome with Love. Bu anlar komikliğin ve absürtlüğün sınırlarını zorlasa da filmin berbat kurgusu To Rome with Love'ı bazıları tarafından anlamsız veya anlaşılamayan, bazıları tarafından ise sıkıcı bir film olarak nitelendirilmesine yol açmış.

Woody Allen'ın son 10 yıldaki en büyük değişimi filmlerindeki sinematografi. Barcelona ve Paris'te sergilenen bol ''fotoğrafçılık'' bu filmde sınırlı seviyede tutulmuş. Bazı beyinlerin sinemayla fotoğrafçılığı ayırt etmesi gerekli. Sinema birçok farklı bilgi ve beceriye sahip insanların büyük emekler sonucu ortaya sunduğu bir sanattır. Fotoğrafçılık ise iyi ışık, kaliteli makine ve yeterli seviyede Photoshop bilgisinden ibaret bir hobidir. Sinemada fotoğrafçılara elbette ihtiyaç vardır ve bu kişiler filme derinlik katmayı sağlar ancak filmi onların sırtına yüklemek ''artsy'' bir şeyler yapmak uğruna sinemaya ''et tu Brute?'' dedirtmektir. Midnight in Paris'i içerdiği karakterler ve Hemingway'in Moveable Feast'i yüzünden hoşgörüyle karşıladım. Olması gereken sınırları aşsa da o proje için bu kabul edilebilir bir durumdu. Bu filmle beraber sinematofragi tam da olması gereken seviyeye çekilmiş ve beni kendine hayran bıraktı. Woody Allen'ın yalnızca son 2-3 filmini izleyen gençlere daha fazla Woody Allen filmi izlemelerini ve genel sinema kültürlerini bir hayli geliştirmeleri gerektiğini söylemeliyim.

Filmin büyük çoğunluğunun İtalyanca olması bu dile sevdalı biri olarak beni mest etti. Bu filmle beraber Woody bir kez daha Avrupa'ya alınan uçak bileti sayısını artıracağa benziyor. Mini mini arabalarla dolu buram buram İtalya kokan Roma sokaklarını izlerken eminim herkes benim gibi orada olmak istemiştir.

Woody Allen'ı tekrar kamera karşısında görmek harikaydı. Onun dışında güçlü cast'a kötü sözler söylemeyip suçu genre'ya atarsam sanırım kibarlık etmiş olurum. 4 anlatı arasında en zayıf, tahammül edilemez ve sinir bozucu olan Jesse Eisenberg, Alec Baldwin ve Ellen Page üçlüsünün yer aldığıydı. İzlediğim en kötü Benigni performansı da bu filmdeydi. Genç İtalyan çiftin ve Woody Allen'ın olduğu çoğu sahne filmin zirve noktalarını oluşturmuş. Bunun dışında cast'ın şöhret düzeyi ve onlardan beklenilenler filmin ana fikriyle örtüşmüş.

Muhteşem müzikleri, kötü kurgusu, iyi cast'ı ve kötü acting'i ile tıpkı unutmamanız gereken o söz gibi evet, ''Woody Allen'ın yeni filmi To Rome with Love''ı ilk duyduğumuzdaki heyecan gerçek olamayacak kadar güzeldi. Ve tabii Annie Hall, Match Point ve Hollywood Ending gibi en iyilerden olmasa da bu sefer de ortası. Sonuç : Tam anlamıyla gerçek değilmiş.

* Casting, Acting : 6
* Script : 7
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7.5


                                7.3



Quarantine 2: Terminal

Genre : Horror, Thriller, Mystery, Sci-Fi
Director : John Pogue
Year : 2011

John Pogue daha düşük bir bütçeyle yola çıkmasına rağmen ilk Quarantine'den daha iyi bir film ortaya çıkarmayı başarmış. REC 2-3 ve Quarantine'i dahil edersek Terminal, REC'in soyundan gelen 4. film. Devan REC'lerinin düştüğü hataya düşmemesi sevindirici. Bu yaşanan olayları exorcism'e bağlamak gerçekten gerizekalıcaydı. Quarantine 2'de biraz sci-fi aroması görmek bu iki franchise'ın kötü ruhlarla olan ilişkisine umarım son vermiştir. 

Devam filmlerinin en güzel yanı olaya ve anlatılacaklara önceden hazırlıklı olmanızdır. Böylece kafanızı hiç yormadan ''çıtır çerez'' bir şekilde filmi takip edersiniz. Ayrıca bu filmde takip kolaylığı açısından ilginç bir görüntüye sahip bir hostes kızımıza da başrol verilmiş. REC'in kendine has özelliklerini tamamen kaybetmiş gözükse de piyasadaki çoğu korkudan daha ilgi çekici olduğu söylenebilir. Bu filmle beraber Quarantine ve REC yollarını biraz daha ayırmışa benziyor. Quarantine, artık REC yerine 28 Days Later'a çalmaya başladı denebilir.

Hostes kızımınızın ''daha fazlasını'' görebilmek için filmin sonuna kadar bekleyenlere büyük bir spoiler: Üzgünüm çocuklar...

* Casting, Acting : 4.5
* Script : 6.5
* Directing, Aura : 5.5
* Ease of Viewing : 5.5
* Naked Eye : 4.5


                            5.3



Quarantine

Genre : Horror, Thriller
Director : John Erick Dowdle
Year : 2008

Quarantine, 2 milyon dolarlık original REC'in 12 milyon dolarlık remake'i. 2007 yılında çekilen orijinal versiyonundan 1 sene sonra Amerikalılar gene olaya el attı. Non-US korkuları hollywoodlaştırma çalışmalarını hızla sürdüren Yankee'ler nadir de olsa orijinaline yakın işler çıkarmaktalar. Önce bu filmi sonra REC'i izleseydim gene REC'i varsayımsal orijinalinden daha iyi bulurdum ama önce tüm REC serisini bitirip sonra Quarantine serisine başlayınca aradaki fark daha da acımasız bir hal almakta.

''Screenplay'' demişler de baştaki cinsel içerikli espriler hariç ne eklemişler filme çok merak ediyorum. Film boyunca herkese yardım eden Amerikalılar'ın 455. olaydan sonra ''Aa, bunlarda bir gariplik var.'' demesi çok komik ve sinir bozucu. Tüm çekimlerin close-up'lardan oluşması ise zaten aptalca müdahalelere maruz kalan filmin daha da dibe batmasına neden olmuş. Ne derinlik ne de ışık iyiydi. Bahsettiğim bu sorunlar, giriş kısmı American Pie olan filmin devamındaki uyarlama kısmının boğuşmalarından bir şey anlamamanıza yol açıyor. Evet, birilerine bir şey oluyor da siz bunu daha genel plandan görmediğiniz için surat yerine kaş, 2 kişi yerine yarım kişi görüyorsunuz. Kimin geberip gittiğini bile ilk filmdeki kronoloji, rol dağılımı ve parmak hesabı yardımıyla çözüme kavuşturuyorsunuz.

Bu filme ''iyi' diyenlerin olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu ''iyi'' diyen kişilerin hala ''REC''ten bihaber olup, izlememiş olması mı yoksa bu kadar soruna rağmen iyi diyebilecek kadar ''iyi''den bihaber olması mı kötü bilemiyorum. Evet, kötü. Bu film de bunu beğenebilen de.

* Casting, Acting : 4
* Script : 4
* Directing, Aura : 2.5
* Ease of Viewing : 5.5
* Naked Eye : 2


                             3.6


[REC] 3 : Genesis

Genre : Horror, Comedy
Director : Paco Plaza
Year : 2012

Solo işlerinin yanısıra bazı projelerde birlikte çalışan Balaguero ve Plaza  REC franchise'ının 3. filmi için ayrılık kararı almış. Balaguero'nun yer almadığı filmde artık yönetmen koltuğunda tek isim var. Bundan önce komedinin ''K''sini barındırmayan seriye radikal değişiklikler getiren Plaza, POV kullanımına da filmin büyük çoğunluğunda yer vermemiş. Film, REC hayranlarını bir hayli üzeceğe benziyor. Yaratılan gerilim yüklü atmosfer yerini gore sahneler içeren bir korku-komediye bırakmış.

Black Cat White Cat ve Shaun of Dead arası bir ortamda geçen, başları REC sonları Romeo+Juliet gibi olan başrolünde ise Q'nun The Bride'ının yer aldığı filmde kızımız için o kadar havalı bir karakter ve dikkat çekici sahneler yazılmış ki bu açıdan bakarsak Machete ve Kick-Ass'i de andırdığı söylebilir. İlk saati berbat olan film son bölümlerde ise gözlerinizi kırpmanıza bile izin vermiyor. Başlarda tahammül edilmesi bile mümkün olmayan ''Herkes ölsün de kurtulalım.'' dedirten film, gelin piyasaya çıkınca tavan yapıyor.

Çoğu romance'ten çok daha romantik olması büyük bir artı olsa da REC ruhu taşımayan bir REC'i ben neyleyim demiş Katalan bir şair.

* Casting, Acting : 4.5
* Script : 4.5
* Directing, Aura : 6.5
* Ease of Viewing : 4
* Naked Eye : 5.5


                             5.0



[REC] 2

Genre : Horror
Director : Jaume Balagueró, Paco Plaza
Year : 2009

Nereden başlasam bilemiyorum. Zombiler ve POV o kadar uyumlu ve güçlü bir ikili ki bu kadar yoğun ''batırma'' çabalarına rağmen yine iyi denebilecek bir sequel ortaya çıkmış. Balaguero ve Plaza ikilisi tıpkı ilk filmde olduğu gibi filmin büyük çoğunluğunu olayların patlak verdiği binada gerçekleştirmiş. Birkaç sene önce Saw filmlerinde de karşımıza çıkan ''Aynı zamanda başka yerde...'' bu genre için hiç de yeni değil. Aslında filmin ortalarında yaşanan bu değişim her açıdan sorun teşkil ediyordu. Çocukların filmi rezil etmesiyle beraber zaten papazla beraber kötü sinyaller veren film iyice zıvanadan çıktı.

2 sene önce üstünde durulmayan ''nedenler'' bir hayli saçma bir yere bağlanmış. Din ya da din için yapılan bazı denemeleri, hatta adak ve kurban olayını bile kabul edebilirim ama bu kötü ruh da nereden çıktı? Neden 28 Days Later gibi bir şey yapmak varken diğer filmlerdeki alakasız şeyleri alıp aynı çatı altında topluyorsunuz?

Film süresince izleyiciyi bezdiren berbat ses miksajı demonic konuşmaların da bazılarını kaçırmanıza neden oluyor. Zaten filmde peder hariç kimsenin sesini alamıyorsunuz. İlk filmdeki bol diyalogla süslü anlatım bu filmde yerini tamamen bilgilendirme ve aksiyona bırakmış. Seride değişmeyen tek şey tempo ve gerilim. Bu konuda yine hakkını teslim etmek gerekli. 1st person kamerası ve güzel montajı sayesinde film kendini yine bir şekilde izlettiriyor.

Yolun sonuna kadar topallayarak gelen senaryo filmin sonlarındaki affedilemez ''görünmezlik'' hatası ile  yere yığılıyor. Bu kadar insan emek veriyor, izlemek için zaman harcıyor, para ödüyor, paza kazanıyor... Böyle bir aptallık nasıl açıklanabilir merak ediyorum.

* Casting, Acting : 5.5
* Script : 1.5
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 6.5
 

                             5.5


[REC]

Genre : Horror
Director : Jaume Balagueró, Paco Plaza
Year : 2007

Korku filmlerinde first person camera kullanımı pek de yeni bir şey değil. Kendisinden 10 yıl önce çekilen Blair Witch'i bir kenara bırakırsak her iki bilgisayar oyunundan birinin 1st person olması bile bunu sinemaya taşımanın pek de einsteinlık olmadığını kanıtlıyor. Yarattığı gerilim ve temposuyla dikkat çeken film, Darkness'ta da iyi iş çıkaran Balaguero imzası taşıyor.

Kameramanımız ve başroldeki kızımızı bir kenara ayırırsak yan rollerde yer alan isimlerin performansları mockumentary aroması içeren filmde fazlasıyla sırıtıyor. Emin olun kimse etrafında bunlar yaşanırken espriler yapıp kameraya gülümsemez. Kimse etrafında bunlar olurken ''Ya çekmesene kardeşim!''lerle uğraşmaz. Bunun sorumlusu elbette oyuncular değil ama düşük bütçeyle yola çıkan yönetmen ikilisinin yarattıkları atmosfere dayanarak bu hatalarını biraz görmezden gelmemiz gerek gibi geliyor. (5G)

Yerel TV muhabiri ve kameramanın hazırladıkları gece programı nedeniyle itfaiyecilerle yaptıkları röpörtajlar sırasında çalan sirenlerle başlayan aksiyon tam 70 dakika sürüyor. Kendi genre'sında bile kısa sayılabilecek bir uzunluğa sahip film, hiç şüphesiz 2007'in en dikkat çekici filmiydi.
 

* Casting, Acting : 5.5
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 7.5
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7.5


                             7.2



Flight

Genre : Drama
Director : Robert Zemeckis
Year : 2012

Denzel Washington'ın liderliğinde, Eden Lake'te güzelliğiyle dikkat çeken Kelly Reilly'nin asiste ettiği ve Don Cheadle-John Goodman gibi 2 ustanın ufak rolleriyle süslemeleri yaptığı kadro bir hayli kuvvetli. Real Steel'in yazarı gene aynı inişler ve çıkışları kullanarak daha önce işlenmemesi mucize gibi duran bir konuyu ele almış. Bana göre filmin en zayıf halkası olmasına rağmen en çok ödülü de senaryosu topladı. Yapımcı Robert Zemeckis gibi bir sugardaddy olunca otobüslü versiyonu uçağa çevirmek pek zor olmamış olsa gerek.

İlk yarısı yüksek tempoda geçen filmin ikinci yarısı tıpkı ''uçak'' gibi irtifa kaybetti. Denzel Washington'ın yaşadığı tüm karşı cins münasebetleri yarım yamalak, gelişimleri tamamlanmamış halde bırakılmış. Alkol bağımlılığı ise daha önce yüzlerce kez işlenen bir konu. Keşke bahsettiğim yüksek uçuş biraz daha sürseydi de film, çok sevdiğim 70'lerin drama'larına dönüşmeseydi.

Denzel Washington'ı izlediğimiz sürece başkalarının performanslarını eleştirmek daha kolay olacak. Flight'ta en iyi performansını sergilememiş ancak bu bile adından söz ettirmeye yeterli seviyede. ''God'' onu başımızdan eksik etmesin, Amin.

* Casting, Acting : 8
* Script : 6.5
* Directing, Aura : 7.5
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 7.5
 

                               7.4


Almost Famous

Genre : Drama, Music
Director : Cameron Crowe
Year : 2000

Her zaman olduğu gibi theatrical cut'ından 40 dakika daha uzun olan versiyonunu izlemeyi tercih ettim. 3 saat süren filmde 70'lerin rock gruplarına konuk oluyorsunuz. Cameron Crowe'un bu iş için fazla naif kaldığını düşünüyorum. Anlatım diline bakılırsa da film fazla masum gözüküyor. Almost Famous, 2. Dünya Savaşı'nda geçen bir aşkı konu ederken hiç çatışma görüntüsü vermemekle eş kafa yapısına sahip. Anlatmak istediği aslında rock müzik, konserler ve eğlenceli partiler değil. Anlatmak istediği ablası ve annesiyle yaşayan bir ergenin hayatla tanışıp, olgunlaşması. Durum böyle olunca 3 saat boyunca R-rated hiçbir şey görmüyorsunuz.

Yazdığı senaryo ile Oscar heykelciğini evine götüren Crowe ana hatlar ve başrol William Miller üzerinde o kadar yoğunlaşmış ki Russell ve Penny Lane karakterlerinin her hareketi anlamsız ve tahmin edilemez halde bırakılmış. Karakter gelişimi konusunda zayıf kalan bu ''Oscar'lı senaryo'' Rolling Stone Magazine için yazı hazırlayan bir ergenin ''bittiği iddia edilen'' rock camiasıyla geçirdiği günlerden çok bir köyde besicilik yapan Ahmet Efendi'nin oğlu Russell ile sulak yerlerde büyüyüp o köye gelen Penny Lane'in anlaşmazlıklarını gözlemleyen ''bebek yüzlü'' Hamza'nın hikayesi gibi. Sürekli telefona sarılan meraklı anneyi, araba sahnesindeki yaş muhabbetini ve biraz kılişe olsa da uçak sahnesini bir kenara bırakırsak filmin sizi alarma geçirecek başka hiçbir karesi bulunmuyor. Profesörüm diyen anne bile bir akademisyenden başka her şeye benziyor. Philip Seymour Hoffman ve ''Earl Hickey'' hariç oyuncu kadrosunun tamamı hatalı casting kurbanı olsa da yine de ellerinden geleni yapmışlar. Beğendiğim Zooey Deschanel ve nefret ettiğim Kate Hudson ikilisi hariç. İkisi de filmin canına okumuş.

Almost Famous, tamamı konserlerde geçse de içinde neredeyse hiç müzik barındırmayan, 20 yaş altı ergenlere yönelik yumuşacık bir film.

* Casting, Acting : 5.5
* Script : 6
* Directing, Aura : 6.5
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 6


                              6.3