2001 : A Space Odyssey

Genre : Mystery, Sci-Fi
Director : Stanley Kubrick
Year : 1968

Bırakın Jüpiter'i ve Evren'i Soğuk Savaş'ın bileşenlerinden Uzay Yarışı bile yeni yeni başlamışken ve oda büyüklüğünde bilgisayarlar kullanılırken yapıldı bu film. Kitabın yazarı Arthur C. Clarke'a, bir sci-fi klasiği yarattığı için Kubrick'e, onu etkileyen Nietzsche'ye ve bu kadroya bir şekilde dahil olan Strauss'a teşekkürler. 


Bugün Interstellar ve Gravity gibi sci-fi'lerde bile 2001'in etkilerini görmek mümkün. 2001 : A Space Odyssey için kolaylıkla, çığır açan bir klasik demek mümkün ancak bırakın en iyi filmi en iyi sci-fi demek için bile Brazil, Alien, The Fly, The Thing ve hatta Star Wars (burada fantasy olarak ele almıyorum) gibi filmleri ve/veya serileri görmezden gelmemiz lazım. Aklıma öncelikle gelen bu 5 film de sci-fi öğeleri taşıyan filmler. Ve her ne kadar bu film için klasik tanımını yapsam da 2001'i yukarıdaki 5'liyle kıyaslamam mümkün değil. 5'i de bu filmden daha başarılı. Ancak dönemsel olarak incelersek tıpkı aynı yıl vizyona giren Planet of the Apes gibi 2001'e de şapka çıkarılmalıdır. Çünkü bu gibi filmler bilimkurgu genre'sını 50'lerdeki elin de ekranda gözüktüğü yaratık maketlerinden alıp bu türü görsel ziyafete, hayal gücüne ve üzerinde yorumlanması muhtemel öykülere taşıdı.

Bu kadar iyi yorumdan sonra gelelim izleyiciye kabir azabı gibi gelebilecek filmin temposuna. Tempo bazen verilmek istenen duyguya vesile olabilir, evet. Yavaş ya da hızlı devinim metafor olarak bile kullanılabilir, evet. Verdiğim bu örnekleri Haneke ve Tarkovsky'den de hatırlayabiliriz. Burada beni asıl rahatsız eden günümüzde görsel açıdan son derece sıradan gelebilecek bir uzay mekiğinin uzayda süzülüşünün filmin %45'ini kaplaması değil diyelim, buna da tamam. Bunu, bir tercih olarak beğenmesem de hadi yine kabul ettim diyelim. Ancak bölüm geçişlerindeki title'ların bile ekranda neredeyse 1 dakika süreyle durması beni gerdi. Zaman zaman tahammül edilemez boyutlara ulaşan film herkes ölse de bir an önce kurtulsak dedirtebilir.

Evrimiyle, Monolith'iyle, boyutlarıyla ve duygusal bilgisayarıyla akılda kalan Kubrick'in sinemaya armağanı tahammül seviyenizi zorlayacak cinsten. Ama siz şeytana uymayın. En azından başı ve sonu için.

* Casting, Acting : 6.5
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 9.5
* Ease of Viewing : 5
* Naked Eye : 7


                             7.1


You Don't Know Jack

Genre : Biography, Drama
Director : Barry Levinson
Year : 2010

90'larda Amerika'yı ikiye bölen Ermeni asıllı patolog Kevorkian'a göre herkes onurlu bir ölümü hak eder. Günümüzde de hala önemli bir tartışma konusu olan ötanazi ve hekim destekli ölüm ile ilgili bir biyografi.
İsviçre ve ABD'nin bazı eyaletlerinde serbest olan ötanazinin en büyük savunucusu Kevorkian'ı ünlü aktör Al Pacino canlandırıyor. 
 
Bir film ya da bir kitap sizi daha da acıktırıyor ve araştırmaya yöneltiyorsa sanatsal açıdan olmasa da bilimsel açıdan değeri vardır. Sinema salonlarında gösterim fırsatı bulamayan ama HBO'da herhangi bir kesintiye uğramadan yayınlanan You Don't Know Jack de böyle bir film. Kevorkian yani nam-ı diğer Dr. Ölüm tam 130 kişinin hayatlarına son vermelerine yardımcı olmuş.
Kevorkian destekçilerine göre bilinci kapalı bir insanın ölüm kararını bir yakını verebiliyorken bilinci açık bir insanın ölüm kararını kendisinin bile veremiyor olması adil değil. Film Kevorkian'ın biyografisi olduğu için açıkça belli olan tek taraflı anlatım beni rahatsız etmedi. Zaten bana göre de düzelme şansı olmayan belirli hastalıklardan dolayı yoğun acı çekenlere bir hekimin ölümü getirecek ekipmanları sunması yasalarca engellenmemeli. Herkesin her konuda her şeyi yapma hakkı diğer kişilerin özgürlük ve haklarını ihlal etmedikçe hoş görülmeli, psikolojik açıdan büyük bir buhran içinde olunmayan ancak fizyolojik açıdan çekilen acıların cehennem azabı olarak nitelenebileceği durumlarda ötanazi bir hak olarak tanımlanmalıdır.
 

* Casting, Acting : 7.5
* Script : 7
* Directing, Aura : 6.5
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 6.5


                             6.9


Kelebeğin Rüyası

Genre : Drama, Biography, History
Director : Yılmaz Erdoğan
Year : 2013

Muzaffer Uslu ve Rüştü Onur adlı iki şairin hayat hikayelerine Behçet Necatigil eşlik ediyor. 2. Dünya Savaşı döneminde Zonguldak'ta geçen film, bol dize ve bol öksürük üzerine kurulu.

Kelebeğin rüyası bir drama ama alışık olduğumuz dramalar gibi düşük bir temposu yok. Bunun nedeni bol diyalog kullanılması. Diyalog olmayan yerlerde ise şiirler filmin akıcılığını korumasını sağlıyor. Anadolu'da geçen dönem filmlerinden vazgeçmeyen filmin yönetmeni ve senaristi Yılmaz Erdoğan cast'taki de en iyi isimdi. Sürekli madene inmek isteyen ''şiir yazılası kız'' dışında oyunculuğuyla filmi baltalayan kimse yoktu.

Türk dizileri temalarında yerelliğin ve silahların etkisi kadar Türk Sineması temaları da hastalıklar ve ölümlerden etkilenmiş durumda. Peki, Türk Sineması için hastalık ve silah içermeyen senaryolar yazabilecek yazarlar yok mu bu ülkede?

* Casting, Acting : 6
* Script : 5.5
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 6


                           6.2


Facing Ali

Genre : Documentary, Sport
Director : Pete McCormack
Year : 2009

Tıpkı boks kariyeri ve sivil hayatında olduğu gibi dökümenterinde de eğlenceli başlayan ama sonuna doğru yaklaştığınızda üzüldüğünüzü fark etmenizi sağlayan bir akış mevcut. Facing Ali, bizlere Muhammad Ali sayesinde 50'lerin sonundan 80'lerin ortasına kadar dünyada boksa damga vurmuş isimlerin bir çoğunu canlı canlı izleme fırsatı sağlıyor. Şu anda hayatta olmayıp filmde gerçek footage'larıyla yer alan birkaç ismin dışında Muhammad Ali'yle karşılan en önemli 10 boksör neden Ali'nin gelmiş geçmiş en iyi boksör olduğunu ve aralarında gerçekleşen boks müsabakalarını anlatıyor. Şimdilik Muhammad Ali filmlerinin sonuncusu olma özelliğini taşıyan Facing Ali o kadar iyiydi ki umarım sonsuza kadar son yapılan Muhammad Ali filmi olarak kalır.

Boksla ilgili olan kronolojik sırayı hiçbir şekilde bozmayan Facing Ali bu şekilde Muhammad Ali'nin gelişimini ve çöküşünü en iyi şekilde yansıtmayı başarmış. Sırayla ekrana ve ring'e çıkan ağır sikletin önemli isimleri Muhammad Ali'yle olan ilişkilerinden ve o dönem yapılan karşılaşmalardan bahsediyor.  Tüm Muhammad Ali filmleri arasında en çok boksun olduğu film olma özelliğini kaybetmeden Muhammad Ali'nin hayatında önemli dönüm noktaları olan askerlik problemi ve Vietnam, Elijah Muhammed ve Malcolm X meselelerinin de kısaca üstünden geçiliyor.

Yaşadığı sağlık problemlerine rağmen biz onu her zaman sevimli kişiliği ve müthiş egosuyla ring'lerde dans eden adam olarak hatırlayacağız. Bir kez daha güle güle The Greatest!

* Directing, Aura : 7.5
* Ease of Viewing : 8.5
* Naked Eye : 8

                             8.0

The Hurricane

Genre : Drama, Biography, Sport
Director : Norman Jewison
Year : 1999

Dünya orta siklet boks şampiyonu Rubin Carter'ın sıradışı hayatını anlatan film; ırkçılık, spor ve adalet üçgeninin ortasında yer alıyor.

90'larda sinemada zirvede olan Denzel Washington 60'larda ring'lerde kendisi gibi zirvede olan Rubin Carter'ı başarıyla canlandırmış. İşlemediği bir suçtan dolayı 22 yıl hapis yatan Hurricane'in hayat hikayesi eğer bu filmde anlatıldığı gibiyse elbette buna üzülüp sinirlenmemek mümkün değil. Yalnızca koyu bir tene sahip olduğu için özgürlüğü elinden alınan adamın hapishanede yaşadıkları yine kendi kitabı 16. Raund ve Lazaruz and Hurricane'de kağıda dökülmüş. Elinizde böyle bir malzeme varken bunu kötü bir şekilde senaryolaştırmak da pek mümkün değil.

İlgi çekici olaylarla dolu bir biyografi olan The Hurricane'in yönetmen koltuğunda bir türlü Oscar alamayan Norman Jewison oturuyor. Tercih ettiği doğrusal olmayan kurgu 70'lerin temposunda ilerleyen bu old-fashioned filme az da olsa hareket kazandırabilmiş, bravo.

Hapishane yıllarında Muhammad Ali ve Bob Dylan gibi ünlü isimlerin de yer aldığı hatrı sayılır bir destekçi kitlesine sahip olan Rubin ''Hurricane'' Carter'ın gerçekten katil olduğunu iddia edenler kadar filmde bazı detayların çarpıtıldığını öne süren kişiler de var. Bu kişiler filmi yaratan ekibi eleştiri oklarıyla hedef almış. Örneğin filmde şikeli maç olarak izleyiciye sunulan Rubin Carter - Joey Giardello maçı için sonraki yıllarda Rubin Carter ''Giardello hak ettiği bir galibiyet aldı.'' açıklamasını yaptı. Ayrıca yönetmen Norman Jewison filmin DVD'sinde Giardello'dan özür diledi.

The Hurricane'i ırkçılık, Amerikan tarihi veya yargı sistemiyle ile ilgili örnekler arayanlar mutlaka izlemeli. İyi bir biyografi, iyi bir kaynak.

* Casting, Acting : 7.5
* Script : 7
* Directing, Aura : 7.5
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 7.5


                             7.3


Gone Girl

Genre : Drama, Mystery, Thriller
Director : David Fincher
Year : 2014

Hikaye biraz klişe olsa da bilindik şeyleri bilinmedik yollarla anlatmak farklılıktır. Eski filmlerine bakarsak bu filmde de bazı fincherlıklar görebilmemiz mümkün ama Gone Girl için en kısa tanım sanırım: Yumuşatılmış Fincher.

Belirli bir açıdan bakarsak yönetim ve teknik kararları nedeniyle David Fincher'ın muhtemelen en zayıf filmi olabilir. TV programları, hayranlar ve hatta selfie'lerin böyle bir filmde bu şekilde yer alması filmin harika bir film olamamasını daha pre-production aşamasındayken garanti etmiş. Ancak bir diğer açı da, kendi kendimize günümüzde best-seller olan bir kitabın ne kadar sanatsal olabileceği sorusunu sorabilmek üzerine kurulu olabilir. Fincher'dan beklediğim kadar karanlık olsaydı zaten best-seller olamazdı. Ya kitaba daha çok müdahale etmeliydi ya da kitapta olduğu gibi toplumla kalmalıydı. İki görüşü birleştirirsek Fincher yaratmayı sevdiği atmosferik dünyaya ve bunu yaparken kullandığı iyi kurgusuna Gillian Flynn'in dünya insanları tarafından kolay anlaşılan ve çokça sevilen kitabını yerleştirdi. Ya da vice-versa. Sonucunda çıkan şey ise 80'lerde ve 90'larda sıkça karşılaştığımız Drama-Thriller türü filmlere benzemiş. Film isimleri vermem biraz spoiler'a girebileceğinden siz Glenn Close veya Nicole Kidman'ın karakterlerine Sharon Stone tavırları ekleyerek bazı anımsamalar gerçekleştirebilirsiniz. Özellikle son dönemde oyunculuğunu beğendiğim filmin Michael Douglas'ı olan Ben Affleck'i ise Gone Girl'de pek beğenemedim. Daha önce hiçbir iyi performansına tanık olmadığım Rosamund Pike'ı ise çok beğendim ki muhtemelen bu filmdeki performansıyla birçok ödül kazanır.

Özetle tıpkı filmde olduğu gibi senaryo da yönetim de oyunculuk da çift taraflıydı. Bir tarafı yazı bir tarafı tura olan filmde turayı seçtim ve tura biraz daha fazla geldi.

* Casting, Acting : 8
* Script : 8
* Directing, Aura : 7.5
* Ease of Viewing : 8.5
* Naked Eye : 7.5


                            8.0


Under the Skin

Genre : Drama, Thriller, Sci-Fi
Director : Jonathan Glazer
Year : 2013

Birinin sinema filmi birinin fotoğrafçılık olduğunu düşünürsek benzer tempolarından dolayı Tree of Life gibi bir filmle bu filmi kıyaslamak fotoğrafçılığa övgü, sinemaya ise büyük bir hakarettir.

Glazer'ın filmde bize sunduğuyla farklı bir konumlandırma istediği apaçık. Başlarda kişisel tatmin filmi gibi gelen Under the Skin bilinçaltından kendine bir yol bulup saykodelik tavırlarla ilerliyor. Dakikalar ilerledikçe geçtiği yollarda minik ipuçları bırakıyor. Bu minik ipuçlarını takip etme isteğinizin nedenlerinden biri sizi gerçekten bir yere götürebilme ihtimali. Diğer bir neden ise filmin akıl almaz müziği. Hiçbir şey için olmasa bile müziği için izlenebilecek bir film. Bu nedenle film bittikten sonra kendinizi original score'u tekrar dinlerken bulursanız lütfen garipsemeyin. Emin olun ''bu dünyada'' yalnız değilsiniz.

İlk bir saati hiçbir yere bağlanamayan Under the Skin'i bu zaman zarfında sinematografi, müzik ve Scarlett götürüyor. Pasta sahnesinden sonra gelişen her olayda ise önceden herhangi bir anlamı bulunmayan imgeler bile anlam kazanmaya başlıyor. Önceden herhangi bir anlamı bulunmayan diyorum çünkü bu filmi izlemeden önce afişteki yıldızlara ya da filmin trailer'larına bakmadım. Her zaman dile getirdiğim gibi film posteri ve trailer gibi detayları mümkün olduğunca görmezden gelin. Bunlar sanatın ticari boyutudur. Sanat ticaret değildir. Sanat başlar ve 90 dakika sürer. Spoiler vermek istemiyorum ancak keşke filmin afişinde herhangi bir yıldız kullanılmasaymış. Evet, belki filmde anlatılmak istenen benim anlamak istediğimle aynı değil. Durum böyleyse bile kitabın yazarı, uyarlayan, senaryolaştıran her kim varsa farkında olup ya da farkında olmadan en metaforik hikayelerden birini anlatmış. Hatta belki de dış görünümün ve ne kadar yüzeysel olduğumuzun altını birkaç kere çizmek istemiş.

Under the Skin'in dikkat çeken tarafları olan ucu kısmen açık senaryosu, müzikleri ve sinematografisine rağmen bilinmezlerle donatılmış çözümleme isteyen bu gibi filmlerin beni yormasını isterim. Under the Skin beni hiç yormadı. Ancak tam bilinmez bölümün gereğinden fazla uzun tutulması filmin aşırı dibe inmesine ve sıkıcı gözükmesine neden oldu. Bu kadar dibe inmiş bir filmin de en tepeye çıkması pek mümkün değil.

İster Tarkovsky ister Lynch'e benzetin.
Ama bu aşırı belirsiz filmi bize 100 dakika boyunca izletmeyi başaran adamlara lütfen saygı duyun. Uzun süre sonra Glazer gibi sinemacıları görmek çok güzel. Indie'lerin realist, komedilerin absürt, gerilimlerin bilinmez olduğu dünyayı seviyorum.

* Casting, Acting : 7.5
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 9
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 9


                            8.0

Sleepwalk With Me

Genre : Comedy
Director : Mike Birbiglia, Seth Barrish
Year : 2012

Birbiglia, hepimizin hayatında en azından bir kez karşılaştığı ruh hali ve kararsızlığı otobiyografisi niteliğindeki filmi aracılığıyla indie komedilerin ana malzemesi olan ''sıklıkla görülmeyen bir durumu ele alma'' eylemi ile süsleyerek bizlere sunuyor. Bu filmdeki konumuz: Uyurgezerlik.

Evlilikten kaçan komedyenin evlilik korkusu sayesinde iyi bir komedyene dönüşme hikayesini anlatan film modern zaman ilişkilerine ışık tutuyor. İki filmden de daha kötü olduğunu unutmamak şartıyla Sleepwalk with me'yi Realist yaklaşımı nedeniyle 500 Days of Summer'a, kadın-erkek ilişkileri nedeniyle de Annie Hall'a benzetebiliriz.


Bu filmi sevdiyseniz yine bir komedyen olan Goldthwait'in Sleeping Dogs Lie'ını da izleyebilirsiniz. Bu iki filmde de sinemaya el atan komedyenlerin gözünden kadın-erkek ilişkileri anlatılıyor. Bu kıyaslamada bile Sleepwalk with Me 3-5 adım geride kalıyorsa bu filmi diğer eleştirmenler gibi önermem için dürüstlükten uzaklaşmam gerekir. 

Biraz over-rated olan elinize geçerse izleyebileceğiniz, sıradan bir komedi.

* Casting, Acting : 6
* Script : 6
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 6.5
* Naked Eye : 6


                            6.1

Gravity

Genre : Sci-Fi, Thriller
Director : Alfonso Cuarón
Year : 2013

Yönetmen fabrikası Meksika'nın dikkat çekici isimlerinden biri olan Cuaron, Children of Men'den sonra tekrar bir Sci-Fi ile karşımızda. 2013 ve 2014'te hiçbir ödül töreninden eli boş dönmeyen Gravity, 90 dakika süren klostrofobik bir gerilim.
 

100 milyon dolarlık bir film bütçesi rağmen yalnızca Sandra Bullock ve George Clooney'den oluşan kamera önünü fark edince aslan payının kamera arkası ve özellikle muhteşem modellemeleriyle CGI ekibine gittiğini düşünmek pek de yanlış değil. Diğer tüm uzay filmlerinden farklı olarak bu 3D görüntülerin tamamı Bullock ve Clooney ile etkileşim içerisinde. Bundan önceki bilim kurgularda uzay mekiğinin yalnızca uzaydaki devinimini görüp ''Harika!'' dediğimizi düşünürsek, Cuaron ve ekibinin ortaya koyduğu film türdeşlerinden sinematografi ve bilgisayarla yaratılan görseller açısından çok daha önde.

Son dönemin iyi filmlerinden bir tanesi olan Gravity'de, yalnızca bir durumu anlatmak yerine 80-90 dakikalık bir eklenti ile birlikte daha iyi bir giriş ve dolayısıyla izleyiciye daha fazla duygu verebilirdi. Bu set-up kısmındaki yüklemeler filmin başlangıcı için değil halihazırda var olan izlediğimiz kısımların etkilerini artırırdı. Gravity bu haliyle bazı yönleri vasat bazı yönleri çok kuvvetli bir film.


* Casting, Acting : 7
* Script : 7
* Directing, Aura : 9.5
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 8


                            7.9



Footloose

Genre : Comedy, Music, Drama
Director : Craig Brewer
Year : 2011

Kevin Bacon'ın başrolünde olduğu 84'teki orijinal Footloose'a sadık kalan günümüzün Footloose'u yalnızca biraz daha güneyleştirilmiş. Yapmak istenilen yalnızca güneyleştirmek değil güncellemek de olsa günümüzde dans etmenin ve müzik dinlemenin yasak olduğu yerler olduğuna inanmıyorum. Godfather'ı çeken kişi Godfather 4 yerine Godfather 1.1'i yapıyorsa script'te de bir hayli değişime gitmek zorundadır çünkü 30-40 yıl öncesiyle 2011 ya da 2014 bir değil, bir olamaz. 


Gerek diyalog'lar gerek filmin temel yapısı bana 80'leri hatırlattı. Zamana uyum sorunu yaşayan film ayrıca tren sahnesi, öpüşme sahneleri ve karakter gelişimi gibi sorunları bünyesinde barındırıyor. Çocuğun ablasını bile hatırlamakta güçlük çekebilirsiniz. Hatta belki de bahsettiğim kişi çocuğun yengesidir. Evinde kaldığı kişiyi toplam 2 kere görüyorsunuz. Hiçbir karakterin neyi sevip neyi sevmediğini öğrenmeden 1.5 saati tamamlıyorsunuz. Öğrenebildiğiniz en net şey 3 yıl önce gerçekleşmiş ve 5 kişinin ölümüyle sonuçlanmış kaza sonrası gelen yasaklar ve bu yasakları aşmaya çalışan gençler.

Kötü line'ları ve anlam veremediğim aksan problemleri ile Footloose'un remake'i fazlasıyla silik bir film. Siz yine orijinalinden şaşmayın.


* Casting, Acting : 5
* Script : 4
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 5.5
* Naked Eye : 5


                             4.9


When We Were Kings

Genre : Sport, Documentary, History
Director : Leon Gast
Year : 1996

Leon Gast'ın röpörtajlarından ve Ali'nin ring içi/ring dışı orijinal footage'larından oluşan When We Were Kings en iyi belgesel Oscar'ını kazanmıştı. Bir Muhammad Ali biyografisinden çok Zaire'deki George Foreman-Muhammad Ali karşılaşmasına odaklı olan bu dökümenter sayesinde Muhammad Ali'nin renkli kişiliğini tanıma fırsatı buluyoruz.

Yalnızca filmde röpörtaj veren yönetmen Spike Lee'nin ağzından duyduğumuz Malcolm X bu dökümenterde hiçbir şekilde yer almıyor. Bu dökümenterde müslümanlık, askerlik ve mahkemeler de pek yer almıyor. Filmin büyük çoğunluğu Ali'nin kameralara verdiği röpörtajlar, basın toplantıları ve antremanlardan oluşuyor. Ayrıca WWWK'in o dönem Zaire'de yaşananları öznel bir şekilde de olsa bize aktardığı ve kronolojik yapılarımızı güçlendirdiği için öğretici bir yanı da var. Muhammad Ali'nin hayatından ve Zaire'deki Foreman-Ali maçından haberdar olsanız da maçla aynı organizasyon altında verilen konserleri dinleme ve o dönemin Afrika'sını yakından tanıma fırsatı bulabiliyorsunuz.

Açıkça ortaya koyulan Muhammad Ali yanlısı duruş sayesinde kadının K'sinin filmde yer almaması beni mutlu etti. Muhammad Ali hayranları tarafından yaratılıp yorumlanan ve çoğunluğu 74'teki Rumble in the Jungle'ı konu eden eğlenceli bir belgesel.

* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 7


                             7.2


Ali

Genre : Sport, Drama, Biography
Director : Michael Mann
Year : 2001

Bu kadar iyi bir malzemeyi nasıl bu kadar kötü sonuçlandırırsının cevabını almak istiyorsanız Michael Mann'in Ali'sine bir göz atın. Belgesel görüntülerini alıp birebir kullanmak pek sinemacılık olmasa gerek. Filmle ilgili yalnızca Will Smith'in Ali'yi birebir canlandırması, casting ve make-up department benden artı puan almayı başardı.

Dünyanın en ünlü sporcusunun tartışılan hayat hikayesi sinema tarihinde ilk kez kurgusal olarak Michael Mann ve ekibi tarafından işlendi. Bu film, yalnızca belirli gruplardan bile muhteşem kar getirebilecekken yapımcıların zarar etmesiyle sonuçlandı. Buna rağmen günümüzde zevksiz ve/veya az film izleyen eleştirmenler tarafından en iyi boks hatta en iyi spor filmi olarak yorumlanıyor. Aynı dönemde çekilen bir başka kurgusal boks filmi The Hurricane'in bile Ali'den birkaç gömlek üstün olduğunu söyleyebilirim.

Muhammed Ali'nin hayatıyla ilgili pek bir şey bilmeyen birisi bu film sonunda Ali'nin pek de düzgün bir insan olmadığını düşünebilir. Mann'in ortaya koyduğu tatlı su müslümanlığı ve poligamik karakter dışında Ali'nin ring'den ayrı kaldığı yıllarda neler yaşadığını ve iç dünyasını koskoca 2.5 saatlik filmde 5 dakika olarak bizlere sunulmuş. Kalan sürede ise Will Smith'in berbat dövüş sahneleri var. Sayısız boks karşılaşması (Ali'nin maçları da dahil) ve sayısız boks filmi izledim ama bu filmdeki kadar kötü boks yapan boksörlere ve oyunculara tanık olmadım. Bu film yerine orijinal görüntülerle donanmış bir Muhammed Ali belgeseli olan When We Were Kings'i izleyebilirsiniz.

Son zamanlarda tanık olduğum en kötü film başlangıcına sahip, tahammül edilemez blues şarkılarla dolu ve filmde aktardığına göre beyazlara olan nefretinden dolayı müslümanlığı seçen siyahların özgürlüğü, müslümanların gururu ve fakirlerin umudu olan adam, Muhammed Ali'nin hayat hikayesi.

* Casting, Acting : 6.5
* Script : 4
* Directing, Aura : 4.5
* Ease of Viewing : 3
* Naked Eye : 4.5


                            4.5