Looper

Genre : Action, Sci-Fi
Director : Rian Johnson
Year : 2012


Filmin yaratıcısı Rian Johnson yeni sinemacılar arasında Nolan kadar merak edilen birine dönüşebilir. Nolan'a göre yönetim açısından aşırı farkları olsa da inanılmaz bir yazar olduğunu Looper'la kanıtlamış. Film bittikten sonra uzunca bir süre düşünmeye devam ediyorsunuz. Looper'ın en önemli özelliği de bu. İzleyen herkesin hikayeyle ilgili farklı fikirleri oluşmuş. Hikayede ufak anlamsızlıklar da olsa görmezden gelip bu senaryoya 9 veriyorum. Bir şeyler denemek, yazıp/yönetmek ve genç bir sinemacı olmak bunun nedenleri.

Filmin kurgusu ve müzikleri ön plana çıkıyor. Tıpkı Emily Blunt ve ufak çocuğun performansları gibi. Bruce Willis artık pek başrol olamayacağının sinyallerini veriyor. Gerçekten kötü bir performans sergilemiş.
Pek alışılmış görüntüsünde olmasa da Joseph Gordon-Levitt'in hem Chris Nolan hem de Rian Johnson filmlerinde görmeye alıştık. O da çok kasmış ama filme herhangi bir artı katamamış.
 
Zamanda yolculuk filmleri her daim ilgimi çekmiştir. Looper son dönemlerde tekrar pörtleyen time travel filmlerinin en gözde örneklerinden biri.

* Casting, Acting : 8
* Script : 9
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 8


                              7.6



Insidious

Genre : Horror, Thriller
Director : James Wan
Year : 2010

Leight Whannell ve James Wan ikisilini tekrar bir araya getiren Insidious ne Saw serisine ne de Dead Silence'a benziyor. Bu sefer olayımız gözle görülemeyen arkadaşlar. Film, her dönem en meşhur korku sub-genre'larından biri olan haunted mansion içerikli gibi gözükse de paranormal cisimleri ve exorcism aromalarını da içinde barındırıyor.

Insidious'la ilgili en dikkatimi çeken durum tüm bu geçmişte yapılan denemelere farklı bir boyut getirmeye çalışması ve denedikleri şeyin akla yatkınlığı. Evet, astral seyahat var ve gene evet, ruhun bedenden ayrılmasıyla gerçekleşiyor. Yalnızca bu idea'dan yola çıkıp etrafını süsyeleyerek bir film yaptıklarına eminim. Çıkış noktaları yalnızca buydu. Ve bence bu, yeterli bir çıkış noktası. Hem de bu kadar ufak bir şeyi düşünememiş yüzlerce beyin varken sektörde.

Editing'i güzel olsa da sinematografi açısından türünün meşhur örnekleri poltergeist ve paranormal activity gibi filmlerin bir hayli gerisinde. İnsanları germek varken bu kadar yüksek tempolu bir korkuya, bu kadar göz önünde olan hayaletlere gerek yok diye düşünüyorum.
James Wan, her ne kadar yaptıklarının korkunç olduğunu düşünse de bir ara filmi Tim Burton'ın Beetle Juice'una döndürdü.

Insidious'un bundan yıllar sonra pek hatırlanmayacağı su götürmez bir gerçek. Ama çoğu vizyon korkusundan daha başarılı.

* Casting, Acting : 7
* Script : 8
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 6


                               6.6



Yeraltı

Genre : Drama
Director : Zeki Demirkubuz
Year : 2012

Filmin başındaki o şiiri satır satır vermek nedir Sayın Demirkubuz. Powerpoint sunumu mu hazırlıyorsunuz üniversitede. 5 satırı da birlikte verip yok etseniz görüntüyü çok daha profesyonel durmaz mıydı acaba. Ayrıca narrator'ın sesini ilk duyduğumda herhalde yeni bir başrolle karşılaşıcağız dedim. Anlatıcı olarak 1. tekil şahıs kullanırken farklı bir adamın sesini kullanmak da ilginç. Filmin ilerleyen dakikalarında tekrar Engin Günaydın'ın sesini kullanmak yüzyılın amatörlüğü müdür sanat mıdır kaçırdığım bir nokta mı vardır anlamadım ama olsun. Sinemada yeni bir akım, yeni denemeler herhalde bunlar.

Ankara'da geçen ve tahminen 2 günde çekilen film ağır depresyon geçiren Engin Günaydın'ın yaşadıklarını ekrana getiriyor. Engin Günaydın yerine bir başkası olsaydı nasıl dayanırdım bu filme bilemiyorum. Dizilerden tanıdığımız simaları da gördüğümüz filmde Engin Günaydın'ın erkek arkadaşlarını oynayan kişiler acilen oyunculuğu bırakmalı. İlk çıktıkları sahnede saat 7'de buluşma muhabbetindeki aralarındaki oyunculuk da neydi öyle.?

Bir şekilde atlattığınız ve merak uyandıran ilk kısımdan sonra gelen ikinci kısım ise ''Ben Avrupa Sineması örneği veriyorum. Ben bağımsız bir sinemacıyım. Sanat halk için değildir.'' görüşlerini gözler önüne sermiş.

Vasat bir Dostoyevski uyarlaması, kötü bir bağımsız sinema denemesi ve kötü bir Türk Sineması örneği, geçiniz.

* Casting, Acting : 4
* Script : 5
* Directing, Aura : 2
* Ease of Viewing : 3
* Naked Eye : 4


                               3.6



Ted

Genre : Comedy, Fantasy
Director : Seth MacFarlane
Year : 2012

Hiç arkadaşı olmayan bir çocuğun Noel'de bir arkadaş dilemesi ve oyuncak bir ayının can bulmasıyla başlayan macera ''Hayır, bu film böyle olmamalı!'' derken bir anda yılların geçmesiyle içimdeki panik ve korku yavaş yavaş yok olmaya başladı.

Black Swan'daki fıstık Mila Kunis ve Mark Wahlberg'in başrollerde olduğu Ted'de en çok dikkat edilmesi gereken nokta ise hiç kuşkusuz Seth MacFarlane imzası. Ayıcık Ted'i seslendiren ve filmi yazıp yöneten isim yeni dönem ilahlarından biri olarak görülüyor. Bunun nedeni de ünü Amerika'yı aşıp tüm dünyaya yayılan Family Guy adlı çizgi serinin büyük başarısı. Family Guy'ın da yaratıcısı ve birçok seslendirme işini de sesinden de tanayacağınız gibi MacFarlane yapıyor. Ayrıca cast'da Norah Jones ve Flash Gordon gibi isimler yanında ufak bir rolü olsa da Giovanni Ribisi'yi görmek mümkün. Gene bu filmde de akıl sağlığı pek iyi değil en sevdiğim yan rol oyuncularından biri olan Ribisi'nin.

Filmde bazı espriler var ki gerçekten zekice yazılmış. Kimilerinin hiçbir şey anlamayacağı çok açık olsa da her beyne göre espri de mevcut. Hoşça vakit geçirmek istiyorsanız son dönem filmleri arasında en iyi seçeneklerden bir tanesi. The Muppets'tan aşırdığı oyuncak/kukla arkadaş fikrini MacFarlane çok daha iyi yorumlamış.

* Casting, Acting : 7
* Script : 6
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 7.5


                              7.0



Sherlock Holmes

Genre : Adventure, Action, Crime
Director : Guy Ritchie
Year : 2009

Sherlock Holmes'ün tamamen önsezi, birikim ve zekasıyla işlerin üstesinden gelmesini beklerken kung fu ustası bir başrolle karşı karşıya kaldım. Bunun sorumlusu yazarlar mıydı yoksa prodüktör müydü bilemiyorum ama Guy Ritchie'nin bunda parmağı olduğu kesin. Film müzikleri bana Kusturica'yı anımsattı. Bu kadar kasvetli ve karanlık bir ortamda geçen tamamen filtreli çekilmiş bir filmde bu yüksek tempolu ve eğlenceli müziklerin yer almasını son derece saçma. Ünlü eleştirmenlerin bu müziklere bayılması bu müziklerin filmde kullanılmasında da saçma.

Başrolde Robert Downey Jr.'ı tercih etme nedenleri herhalde Fincher'ın Zodiac'ından geliyor olsa gerek ama onu karate kid gibi bir hale sokmaları çok yanlış bir tercih olduğunu gösteriyor. Bu adam absürt filmler için ve komik roller için oyunculuk yapıyor. Pek yetenekli olmayan ve sırf sempatikliğiyle işi götüren bir oyuncudan bu kadar şey beklememek gerek.

Rachel McAdams ve Robert Downey Jr. ikilisi en kötü  kimyalı çift olarak tarihe geçebilir. Bunlara rağmen Jude Law ve Kelly Reilly'i beğendim. Kelly Reilly oynadığı her filmde dikkat çekiyor.

Filmin aşırı uzun süresi ve ''Who cares Sherlock Holmes'' türünde yaklaşımımdan dolayı bir Guy Ritchie filmi olsa da Sherlock sınıfta kaldı. Maalesef yönetmen adını görüp 10 basan kişilerden biri hiçbir zaman olamadım.

* Casting, Acting : 5
* Script : 5
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 5
* Naked Eye : 6


                                5.2



Kebab Connection

Genre : Action, Comedy
Director : Anno Saul
Year : 2004

Bazı Türk oyuncuların cast'da yer aldığı Türk-Alman-Yunan örf ve adetlerini beyaz perdeye taşıyan eğlenceli bir film Kebab Connection. Gene Fatih Akın adının geçtiği bir senaryo ekibinde Türkler ve Almanlar arasındaki kültür farklılıkları gündemde.

Tarantinovari reklamları ve unutulmaz sigara yakıp bebek bekleme sahnesi ile akıllarda yer edecek bir yapım. Güzel vakit geçirmek için ideal.

* Casting, Acting : 7
* Script : 7
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7


                                7.4


Dark Shadows

Genre : Comedy, Fantasy
Director : Tim Burton
Year : 2012

Tim Burton'ın Johnny Depp ve Helena Bonham Carter ile bilmem kaçıncı filmleri olan Dark Shadows gene gotik ögeler içeriyor. Ancak bu filmdeki en büyük sorun filmin tam anlamıyla kimliğini bulamaması. Yapılan komikliklere bakılırsa tamamen son dönem bel altı Amerikan mizahı. Hiçbir şeyi tam yapamayan ama her şeyi deneyen bir yapısı vardı filmin.

Chloe'yu görmek yıllardır beni çok mutlu etse de onu da filmin sonundaki gibi böyle saçma bir hale sokmak akla mantığa sığmıyor. Depp ise alıştığımız performansının çok daha altında kalmış. Aslında Michelle Pfeiffer ve Helena'nın da çok yapmacık olduğunu düşünürsek film boyunca en zor rolü alan ve elinden geleni yapmaya çalışan Fransız fıstık Eva Green tek başına parlamaya çalışmış. Ufak çocuk için ise yorum bile yapmaya gerek yok herhalde Burton'ların oğlu ve onu oynatmak istemişler.

Bu filmi şöyle uzun ama açıklayıcı bir cümleyle anlatmaya çalışacağım. Karakterimiz olan vampir kişi 200 yıl öncesinden gelip kendince ve yazarca fantastik olan bir dünyadaki ucuz amerikan mizahı eşliğinde eski aşkı bir cadıyla savaşırken hayalet olan bir başka eski aşkını gördüğünü sanar ve bunlar olurken işin içine balıkçılık devi olma hayalleri, pompalı tüfekler ve kurt adamlar da girer. ''Bu ne lan böyle?'' diyor insan, evet. Film bitince de oluşan his zaten bu.

Saçma diyaloglarla dolu gittikçe anlamsızlaşan öyküsü, TB'ın diğer filmlerini mumla aratan müzikleri ve ilk 5 dakikayı sanki bu bir diziymiş de geçen haftaki bölümün özetiymiş gibi geçmesiyle Depp-Burton-Carter üçlüsü sözüm size: Lütfen ya bir ara ya da bu işe bir son verin.

* Casting, Acting : 5
* Script : 3
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 6
 

                               5.0

Finding Nemo

Genre : Animation, Adventure, Family, Comedy
Director : Andrew Stanton, Lee Unkrich
Year : 2003

Şimdilerde 3D versiyonuyla gündemde olan Finding Nemo ilk çıktığında da HD TV satışlarında patlamaya neden olmuştu. Hemen hemen her mağazaya girdiğinizde TV'ler pazarlanırken ekranlarda hep aynı film oluyordu, bu meşhur Kayıp Balık Nemo.

Hedef kitle problemi yaşayan film, tam anlamıyla çocuklara göre. İçindeki hiçbir espriye gülmemem ve anlamsız gelmesi dışında en olumlu tarafı olan visual'lara ise şapka çıkarmak gerekli. Andrew Stanton ve Pixar imzası taşıyan Finding Nemo Pixar'ın ayaklanmasını sağlamış ve sonraki yıllarda şirket piyasayının tozunu atmıştır.

Şayet yaşınız 0-14 arası ise bayıla bayıla izleyeceğiniz, müzik ve efektleri iyi olan bir çocuk animasyonu.

* Characters : 6
* Script : 7
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 5
* Naked Eye : 6


                             6.4


Paranorman

Genre : Animation, Comedy, Adventure
Director : Chris Butler, Sam Fell
Year : 2012

Bir Amerikan animasyonu olmasına rağmen farklı bir şeyler denenmesi güzel. Son dönemde sektörü tek başına sürükleyen Pixar yapımları gibi kaliteli bir şey beklememek gerek ancak yaratıcılık da kalite kadar dikkat edilmesi gereken bir detay.

Öykümüz, adından da belli olacağı gibi Norman adındaki bir çocuğun ölülerle iletişim kurabilmesi üzerine kurulu. Başları sıkıcı ve yavan olsa da ilerleyen dakikalarda güzel bir görsel şölene dönüşmesi şaşırtıcı. Cadının olduğu kısımlardaki ışıkları ve geçişleri bir hayli beğendim. Filmdeki karakterler de standart üstüydü. 


Görüntülerin kaliteleri dışında beni hayal kırıklığına uğratan bir diğer şey de öykünün anlamsız bir şekilde sonuçlanması oldu. Tamam ders vermeye çalışmışsınız da bu mantık dışılıktan öteye gidememiş.

Norman'ın kankası olan çocuğu da UP!'taki tatlı çocuğa benzettim az da olsa. İkisi de yanaklarından sıkmalık, tatlı şeyler.

* Characters : 7
* Script : 6
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 7


                                6.8


The Dark Knight Rises

Genre : Action, Thriller, Crime, Drama
Director : Christopher Nolan
Year : 2012

Film beynimi ikiye bölmüş durumda. Çok etkilendiğim özelliklerinin yanında gerçekten berbat bulduğum özellikleri de mevcut. Bu durum bölüm bölüm incelesem de değişmiyor ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Senaryodaki çatışmalar ve filmin ortalarında verilen, örneklerine rastlanmamış çaresizlik hissi ağzımı sulandırsa da film boyunca o kadar şey takıldı ki kafama anlatamam. Öykü, içinde zilyon tane açık barındırıyor. Wayne'in parasız pulsuz prison olayını spoiler vermeden geçeyim de atom bombası be bu! Elbette düştüğü yerden çok çevresine zarar verir. Nasıl bir mantıktır hayret. Ayrıca film boyunca Catwoman'ın ve Oscar ödüllü Cotillard'ın Bruce Wayne'le öpüşüp, sevişmelerini anlayamadım. Canı sıkılan Bruce Wayne'i öpüyor da altında hiçbir duygusallık, anlam yok. Sürekli karşımıza çıkan ''Seni öldürürdüm ama acı çekmen daha hoş.'' mantığı beni çok yordu. Hayır madem ölmeyecek ve filmin bitmesine daha çok süre var şunu 15 kere yapmaya gerek yok, öyle değil mi. Herkes birbirine ufak tefek zararlar, kesikler vermek istiyor ama figüranları üçe bölüp kanlarıyla yıkanıyor. Özetle Jonathan Nolan'ın ilk defa sınıfta kaldığını hissettim Dark Knight Rises'da. Diğer konuları eleştirmiyorum çünkü artık bu Batman olmaktan çıktı ve Nolan'ların Dark Knight'ı oldu. Keyiflerine göre yazar, kurgular ve hayata geçirebilirler.

Anne Hathaway'i pek sevmesem de filmde Bane karakteriyle beraber en çok ilgimi çeken isimler oldular. Evimizin masum kızı olmaktan çıkan oyuncu femme fatale bir havaya bürünmüş ve sarkastik tavırlarıyla bir filmlik de olsa gönlümü kazanmayı başarmıştır.

3 saat boyunca izleyiciyi sıkmadan istediklerini anlatmak her ne kadar zor olsa da The Dark Knight Rises ile beraber Chris Nolan'ın ve kardeşinin hep ileriye giden şöhreti ve yeteneği ilk defa geriye gitmiştir. Yönetmen koltuğunda Chris Nolan yazmasaydı iyi olacaktı ama Chris Nolan yazdığına göre vasat bir film.

* Casting, Acting : 9
* Script : 5
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 8


                               7.6


Safety not Guaranteed

Genre : Comedy, Romance, Sci-Fi
Director : Colin Trevorrow
Year : 2012

Safety not guaranteed, independent bir film olmak için bütün bileşenleri içinde barındırıyor. Aslında öyle garip bir durum ki filmin türüne bakmak bile bu film için büyük bir spoiler sayılabilir. Türün diğer örneklerinin yanında çok geride kalmasa da bağımsız filmlere bir de bu açıdan bakalım demiş senaristimiz. Emin olmamakla beraber ilk senaryo denemesi buysa ilerde daha büyük bütçelerle güzel sci-fi'ler yazmasını arzu ediyor ve bekliyorum.

Çok düşük bir bütçeyle yola çıkılıp; güzel yazılıp, güzel yönetilen bir film.

* Casting, Acting : 6
* Script : 7
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 6


                                 6.4


A Shot in the Dark

Genre : Comedy, Mystery
Director : Blake Edwards
Year : 1964

Inspector Clouseau rolüyle gene karşımızda Sellers'ı gördüğümüz serinin ikinci filmi ilkinden bile kötü. Bu film, nasıl olur da en iyi filmler arasında gösterilir anlayamıyorum. Son derece ucuz esprilerin kullanıldığı filmin en güzel özelliği açılış sekansı ve finali olsa gerek.

A Shot in the Dark, Peter Sellers'ın gene sakarlıklar üzerine kurulu oyunculuk tarzı, güzel bir sarışın ve Blake Edwards'ın senarist kurbanı olması dışında akılda pek fazla şey bırakmadı.

Bu filmden sonra The Shadows of Paris'i Elsie Bianchi'den dinleyin ve hayatınıza devam edin.

* Casting, Acting : 5
* Script : 2
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 2
* Naked Eye : 3


                                3.4


The Cabin in the Woods

Genre : Horror, Mystery, Thriller
Director : Drew Goddard
Year : 2011

The Evil Dead şeklinde başlayan ve sırasıyla My Little Eye, The Truman Show ve Cube'a kayan filmimiz son olarak da Silent Hill ezgileriyle final yapıyor. Yazar Drew Goddard'ın ilk yönetmenlik deneyimi olan The Cabin in the Woods'un tam olarak kimliğini bulamamış. Bu filmi izlerken; Hot Shots, The Naked Gun ya da Scary Movie gibi diğer filmlerle dalga geçme üstüne kurulu filmlerin güzel atmosfere sahip, komik olmayan versiyonunu izlemiş gibi hissettim.

The Cabin in the Woods'da sarışın kızımızın yaptığı dans, o sahnedeki müzik ve kurtla öpüşme sahnesi ilgi çekiciydi. Bunun dışında bazı korku temalarının katılmaması gerektiğini ve abartıldığını düşünüyorum. Elbette mahşer gibi gözükmesi etkiliyeciydi ama piton ya da uçan o aptal yaratık da neyin nesiydi öyle.

Sinemada izlerken keyif alabileceğiniz, fantastik öğeler içeren standart bir korku filmi.

* Casting, Acting : 6
* Script : 5
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7


                                6.6



Dedemin İnsanları

Genre : Drama
Director : Çağan Irmak
Year : 2011

Filmin gene zirve yaptığı dakikalar dükkanda çalışan iki çocuk ve yaramaz torunun evde yaptıkları dakikalardı. Bu durum da aklıma acaba bu Çağan Irmak çocuk psikolojisi ve davranışlarını nasıl bu kadar iyi dile getiriyor, sorusunu getirdi.

Filmdeki narrator'lığı yapan kişiyle torunun büyümüş hali aynı kişiler mi bilmiyorum ancak filmi katletti. Amerikanvari bu dublajcı sesi her duyulduğunda filmden soğudum. Torunun büyümüş halini gördükçe de şaşkınlığım daha da arttı. Nasıl bu kadar berbat oyunculuğu ve sesi olan bir kişiyi filmin sonunu batırması için kadroya dahil etmişler çok enteresan. O dakikaya kadar gerek 2 ufak çocuk gerek Çetin Tekindor filmde iyi oyunculuklar sergiliyorlardı. Sonucunda da bu durum filme vereceğim puanın düşmesine neden oldu.

Dedemin İnsanları, Çağan Irmak'ın Ulak ile beraber en iyi filmi. Bahsettiğim bu son iki filmiyle beraber o aşırı popüler ama bana göre kötü filmler olan Babam ve Oğlum-Issız Adam ikisilinin olumsuz lekelerini sildi. Temposu düşük olsa da ara ara ilgiyi tekrar yakalayıp gene yavaşlatıyor. Yani Çağan Irmak beni şaşırtarak çok iyi bir hikaye anlatıcı olmaya başladı, hayırlısı.

* Casting, Acting : 7
* Script : 8
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 7


                               7.4



Sen Kimsin

Genre : Action, Comedy
Director : Ozan Açıktan
Year : 2012

Tolga Çevik'i gerek Avrupa Yakası'nda gerek Komedi Dükkanı'nda severek izledik. Bu filmin de başına otururken gülmeyi umut ediyordum ancak sonuç hiç de beklediğim gibi olmadı. Sanırım tüm film boyunca 1 ya da 2 kez gülebildim. Komedi Dükkanı'ndaki hazır cevaplarıyla ve kelime oyunlarını sevmesiyle tanıdığımız Tolga Çevik, bu film için Peter Sellers'ın Clouseau karakteriyle miksajlanmış.

Filmin hiçbir güzel çekimi yok. Müzikleri çok mu çok kötü. Oyunculuklar çok yapay ve senaryo 10 dakikada yazılmış gibi. Yalnızca 3-5 kuruş kazanabilmek için yapılmış bir film olsa gerek. Madem 3-5 kuruş kazanmak amaç; o zaman yormayın izleyiciyi bu kadar, lafı eveleyip gevelemeyin. Koyun bikinilileri, kumsalı Çılgın Dershane ekolüne devam edin.

* Casting, Acting : 3
* Script : 2
* Directing, Aura : 2
* Ease of Viewing : 3
* Naked Eye : 2


                              2.4



Başka Dilde Aşk

Genre : Drama, Romance
Director : İlksen Başarır
Year : 2009

Kadın yönetmenlerimizden biri olan İlksen Başarır'ın ilk uzun metraj denemesi olan Başka Dilde Aşk ile oldukça sansasyonel bir debut yaptığı söylenebilir.

Film sağır-dilsiz bir vatandaşımızın bir kadınla yaşadığı aşkı konu etmekte. Bunun yanında 2-3 mini yan konu da eklenmiş ve fırına verilmiş. Onur rolünü oynayan Mert Fırat'ın işi pek de kolay değil. Bu tip sesleri çıkarmak ve işaret diliyle iletişim kurmak, bunun için özel dersler almak uğraştırıcı olsa gerek. Karakol dizisinden de tanıdığımız komşumuzun ve diğer komşu kadının pek iyi iş çıkardığını düşünmüyorum. Cast'da Lale Mansur'u görmekse beni mutlu etti.

Senaryodaki giriş-gelişme-sonuç yeterince tatmin edici. Olabilecek en doğru şekilde bittiği için de İlksen'i ve bu senaryoya kafa yoran Mert'i tebrik ediyorum.

Farklı konulara değinen, izlenebilecek bir romance.

* Casting, Acting : 7
* Script : 7
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 6


                                6.6



Çakal

Genre : Crime
Director : Erhan Kozan
Year : 2010

Çok amatörce başlayan film ilerleyen dakikalarda zirve yapsa da gene amatörce bitti. Filmin başındaki o karanlıktaki sahneler sırasında değil de gün ağırmışken ekrana gelen komik font'ta ve renkteki ''Çakal'' yazısı da neydi öyle. Ya da bu kadar sürekleyici giderken son 15 dakikadaki o ''Hadi filmi bitirelim artık.'' mantığı.

Bir crimesever olarak diyalogları başarılı buldum. Karakter gelişimlerinde belli sorunlar, bağlanmamış münasebetler mevcuttu. Zaten senaryoda herhangi bir çatışma yer almazken ve yan rollerin de içi fazlasıyla boş bırakılmışken hikaye en az 1 saat daha anlatıma ihtiyaç duyuyordu. Saçma bir şekilde sonlandırılması ise cabası. Bunun nedenini gerek yapımcılılarla gerek senaristlerle konuşmak isterdim. Elbette para kazanmak önemli ve 1.5 saatlik film sınırı Türk Sineması'nı çok etkiliyor ancak böyle bir filmi öldürmek yerine daha az kazanıp daha unutulmaz bir filme imza atmak ellerindeymiş. Belki bir devam filmi gelir de bu şikayetlerim az da olsa giderilmiş olur demeyeceğim. Her film başlı başına kendini temsil eder. Dizi mantığıyla sinema gemisi yürümez.

Çakal, kadrosunda önemli oyuncuları bulundursa da çok güzel bir şey olabilecekken, yarım kalmış bir senaryo ve etkisiz bir yönetmenlikle vasat bir film olmaktan öteye gidemiyor.

* Casting, Acting : 7
* Script : 4
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7


                               6.2



Günah Keçisi

Genre : Action, Biography, Comedy
Director : Cenk Özakıncı
Year : 2011

Şahin K adlı Türk porno oyuncusunun çalıştığı sektörden bunalması sonucu tası tarağı toplayıp Türkiye'ye taşınmasıyla başlıyor. Filmde diğer ''ekol'' isimleri de görmek mümkün. 80'lerde hemen hemen her tecavüz sahnesinde yer alan Tecavüzcü Coşkun ve kadınların içkilerine ilaç atmasıyla meşhur bir başka tecavüzcü Nuri Alço da filmin cast'ında kısa sürelik de olsa yer bulmuş.

Günah Keçisi adlı filmi izlerken zaman zaman kendime ''Ben ne yapıyorum ya?'' ya da filme ''Bu ne lan? Böyle film mi olur?'' gibi sorular yönelttim. Başlangıcına bakılırsa absürt bir film de olabilirdi Günah Keçisi. Ama ne zaman ki Çılgın Dershane tadına büründü ve eğitimler, dersler başladı. Ne zaman ki sahildeki saçmalıklar boy gösterdi. İşte o zaman bu filmden herhangi bir şey olmayacağı da tarafımdan anlaşılmış oldu.

Filmin kurtarır hiçbir tarafı yok. O kadar büyük bir zaman kaybı ki şu anda yazısını yazmak bile beni yaralıyor.

* Casting, Acting : 3
* Script : 2
* Directing, Aura : 2
* Ease of Viewing : 2
* Naked Eye : 2


                               2.2


İncir Reçeli

Genre : Romance, Drama
Director : Aytaç Ağırlar
Year : 2011

İncir Reçeli, son dönem Türk Sineması'nın en iyi olmasa da en meşhur filmi. Filmi, hakkında hiçbir şey bilmeden oturup izledim. Tahminimce böyle bir ülkede yaşarken bunu becerebilmek oldukça güç ama başardım. Çünkü en ufak bir bilgi bile bu film hakkında adil bir sonuca varamamamı sağlardı.

Oyunculuklarda bazı sorunlar var. Bazı sahnelerde bu rahatsız edici boyutlara taşınıyor. Filmin hem yönetmeni hem senaristi olan Aytaç Ağırlar ise öyküde, film içinde film gibi ucuz bir yöntem kullanmış. Toplam adam akıllı 15-20 dakikalık sahne varken tekrar tekrar pişirip önümüze sunmuş. Gelişme kısmı tamam da başlangıç ve bitiş fazlasıyla şipşak olarak tasarlanmış. Nasıl öyle duygu selleri oldu da aşkımlar, hayatımlar doğdu hiç anlamadım.

Editing'i ve müzikleri hoş olan İncir Reçeli, en azından bir göz atmaya değer.

* Casting, Acting : 5
* Script : 6
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 8


                               6.8



Sümela'nın Şifresi Temel

Genre : Comedy
Director : Adem Kılıç
Year : 2011

Yaklaşık 3 dakikada bir Trabzonspor'dan bahseden bu Karadeniz kökenli komedi filminin bu sene ikincisi vizyonda yerini almışken ilkini henüz yeni izleme fırsatı buldum.

Tahminen bu kadar Karadeniz koktuğundandır ki gişe hasılatı oldukça yüksek olsa da eleştireleri de bir hayli fazla. Ülkece ayrımcılık ve ötekileştirme meraklılığımızdan Karadenizli değilsen bu filmi beğenmemek havalılık, Karadenizliysen de bu filme gitmememek hainlik. Bu tartışmada kesinlikle Karadenizli kısımda yer almak istiyorum. Bir Karadenizli olmamama rağmen filmi izledim ve kötü bir film olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca bu film sayesinde Sümela Manastırı'nı da tanıma şansım oldu. Benim gibi Trabzon'a gidip bu yapıyı görmek isteyen bir çok kişi vardır ki bu da şehir turizmi için güzel bir artı.

Arkadaşımla konuşurken duyduğum şey ise fragman'da ne varsa filmde de zaten hep aynı olduğuydu. E efendim izlemeyin o zaman fragmanını. En nefret ettiğim ''izleyici'' kitlesi de genel eleştirileri ve film fragmanlarını takip edenlerdir ki aslında bu kişilerin sinemayla ve sinefillikle yakından uzaktan alakaları yoktur. Bunların yanında öğrenilmesi gereken bir detay da kötü film izlemenin de güzel olduğudur. Kötü filmler olmasaydı iyi-kötü arasındaki ayrım da olmazdı. Genel ve sinema kültürümüz de gelişemezdi. Hayat yalnızca iyi filmlerden oluşmadığı gibi; yalnızca Hollywood ve İstanbul'dan, Uzak Doğu Sineması veya dramalardan da ibaret değildir.

Konu gittikçe absürtleşse de sonunda güzelce bağlanabildi. Romantizmden etkilenmiş filmin biraz gerçek dışı olduğunu düşünülebilir ama bu okurları ve izleyiciyi mutsuz değil mutlu eden bir özellik. Her şeyin dışında en çok dikkatimi çeken ise Zuhal rolündeki hanım kızımızın ses tonu ve diksiyonu oldu. Bu kız necidir, ne yapar bilmiyorum ama iş yapar.

Yer yer gülümsetmeyi başaran ne iyi ne de kötü olan yöresel bir komedi.

* Casting, Acting : 4
* Script : 5
* Directing, Aura : 4
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 5


                                4.8