Looper

Genre : Action, Sci-Fi
Director : Rian Johnson
Year : 2012


Filmin yaratıcısı Rian Johnson yeni sinemacılar arasında Nolan kadar merak edilen birine dönüşebilir. Nolan'a göre yönetim açısından aşırı farkları olsa da inanılmaz bir yazar olduğunu Looper'la kanıtlamış. Film bittikten sonra uzunca bir süre düşünmeye devam ediyorsunuz. Looper'ın en önemli özelliği de bu. İzleyen herkesin hikayeyle ilgili farklı fikirleri oluşmuş. Hikayede ufak anlamsızlıklar da olsa görmezden gelip bu senaryoya 9 veriyorum. Bir şeyler denemek, yazıp/yönetmek ve genç bir sinemacı olmak bunun nedenleri.

Filmin kurgusu ve müzikleri ön plana çıkıyor. Tıpkı Emily Blunt ve ufak çocuğun performansları gibi. Bruce Willis artık pek başrol olamayacağının sinyallerini veriyor. Gerçekten kötü bir performans sergilemiş.
Pek alışılmış görüntüsünde olmasa da Joseph Gordon-Levitt'in hem Chris Nolan hem de Rian Johnson filmlerinde görmeye alıştık. O da çok kasmış ama filme herhangi bir artı katamamış.
 
Zamanda yolculuk filmleri her daim ilgimi çekmiştir. Looper son dönemlerde tekrar pörtleyen time travel filmlerinin en gözde örneklerinden biri.

* Casting, Acting : 8
* Script : 9
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 8


                              7.6



Insidious

Genre : Horror, Thriller
Director : James Wan
Year : 2010

Leight Whannell ve James Wan ikisilini tekrar bir araya getiren Insidious ne Saw serisine ne de Dead Silence'a benziyor. Bu sefer olayımız gözle görülemeyen arkadaşlar. Film, her dönem en meşhur korku sub-genre'larından biri olan haunted mansion içerikli gibi gözükse de paranormal cisimleri ve exorcism aromalarını da içinde barındırıyor.

Insidious'la ilgili en dikkatimi çeken durum tüm bu geçmişte yapılan denemelere farklı bir boyut getirmeye çalışması ve denedikleri şeyin akla yatkınlığı. Evet, astral seyahat var ve gene evet, ruhun bedenden ayrılmasıyla gerçekleşiyor. Yalnızca bu idea'dan yola çıkıp etrafını süsyeleyerek bir film yaptıklarına eminim. Çıkış noktaları yalnızca buydu. Ve bence bu, yeterli bir çıkış noktası. Hem de bu kadar ufak bir şeyi düşünememiş yüzlerce beyin varken sektörde.

Editing'i güzel olsa da sinematografi açısından türünün meşhur örnekleri poltergeist ve paranormal activity gibi filmlerin bir hayli gerisinde. İnsanları germek varken bu kadar yüksek tempolu bir korkuya, bu kadar göz önünde olan hayaletlere gerek yok diye düşünüyorum.
James Wan, her ne kadar yaptıklarının korkunç olduğunu düşünse de bir ara filmi Tim Burton'ın Beetle Juice'una döndürdü.

Insidious'un bundan yıllar sonra pek hatırlanmayacağı su götürmez bir gerçek. Ama çoğu vizyon korkusundan daha başarılı.

* Casting, Acting : 7
* Script : 8
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 6


                               6.6



Yeraltı

Genre : Drama
Director : Zeki Demirkubuz
Year : 2012

Filmin başındaki o şiiri satır satır vermek nedir Sayın Demirkubuz. Powerpoint sunumu mu hazırlıyorsunuz üniversitede. 5 satırı da birlikte verip yok etseniz görüntüyü çok daha profesyonel durmaz mıydı acaba. Ayrıca narrator'ın sesini ilk duyduğumda herhalde yeni bir başrolle karşılaşıcağız dedim. Anlatıcı olarak 1. tekil şahıs kullanırken farklı bir adamın sesini kullanmak da ilginç. Filmin ilerleyen dakikalarında tekrar Engin Günaydın'ın sesini kullanmak yüzyılın amatörlüğü müdür sanat mıdır kaçırdığım bir nokta mı vardır anlamadım ama olsun. Sinemada yeni bir akım, yeni denemeler herhalde bunlar.

Ankara'da geçen ve tahminen 2 günde çekilen film ağır depresyon geçiren Engin Günaydın'ın yaşadıklarını ekrana getiriyor. Engin Günaydın yerine bir başkası olsaydı nasıl dayanırdım bu filme bilemiyorum. Dizilerden tanıdığımız simaları da gördüğümüz filmde Engin Günaydın'ın erkek arkadaşlarını oynayan kişiler acilen oyunculuğu bırakmalı. İlk çıktıkları sahnede saat 7'de buluşma muhabbetindeki aralarındaki oyunculuk da neydi öyle.?

Bir şekilde atlattığınız ve merak uyandıran ilk kısımdan sonra gelen ikinci kısım ise ''Ben Avrupa Sineması örneği veriyorum. Ben bağımsız bir sinemacıyım. Sanat halk için değildir.'' görüşlerini gözler önüne sermiş.

Vasat bir Dostoyevski uyarlaması, kötü bir bağımsız sinema denemesi ve kötü bir Türk Sineması örneği, geçiniz.

* Casting, Acting : 4
* Script : 5
* Directing, Aura : 2
* Ease of Viewing : 3
* Naked Eye : 4


                               3.6



Ted

Genre : Comedy, Fantasy
Director : Seth MacFarlane
Year : 2012

Hiç arkadaşı olmayan bir çocuğun Noel'de bir arkadaş dilemesi ve oyuncak bir ayının can bulmasıyla başlayan macera ''Hayır, bu film böyle olmamalı!'' derken bir anda yılların geçmesiyle içimdeki panik ve korku yavaş yavaş yok olmaya başladı.

Black Swan'daki fıstık Mila Kunis ve Mark Wahlberg'in başrollerde olduğu Ted'de en çok dikkat edilmesi gereken nokta ise hiç kuşkusuz Seth MacFarlane imzası. Ayıcık Ted'i seslendiren ve filmi yazıp yöneten isim yeni dönem ilahlarından biri olarak görülüyor. Bunun nedeni de ünü Amerika'yı aşıp tüm dünyaya yayılan Family Guy adlı çizgi serinin büyük başarısı. Family Guy'ın da yaratıcısı ve birçok seslendirme işini de sesinden de tanayacağınız gibi MacFarlane yapıyor. Ayrıca cast'da Norah Jones ve Flash Gordon gibi isimler yanında ufak bir rolü olsa da Giovanni Ribisi'yi görmek mümkün. Gene bu filmde de akıl sağlığı pek iyi değil en sevdiğim yan rol oyuncularından biri olan Ribisi'nin.

Filmde bazı espriler var ki gerçekten zekice yazılmış. Kimilerinin hiçbir şey anlamayacağı çok açık olsa da her beyne göre espri de mevcut. Hoşça vakit geçirmek istiyorsanız son dönem filmleri arasında en iyi seçeneklerden bir tanesi. The Muppets'tan aşırdığı oyuncak/kukla arkadaş fikrini MacFarlane çok daha iyi yorumlamış.

* Casting, Acting : 7
* Script : 6
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 7.5


                              7.0



Sherlock Holmes

Genre : Adventure, Action, Crime
Director : Guy Ritchie
Year : 2009

Sherlock Holmes'ün tamamen önsezi, birikim ve zekasıyla işlerin üstesinden gelmesini beklerken kung fu ustası bir başrolle karşı karşıya kaldım. Bunun sorumlusu yazarlar mıydı yoksa prodüktör müydü bilemiyorum ama Guy Ritchie'nin bunda parmağı olduğu kesin. Film müzikleri bana Kusturica'yı anımsattı. Bu kadar kasvetli ve karanlık bir ortamda geçen tamamen filtreli çekilmiş bir filmde bu yüksek tempolu ve eğlenceli müziklerin yer almasını son derece saçma. Ünlü eleştirmenlerin bu müziklere bayılması bu müziklerin filmde kullanılmasında da saçma.

Başrolde Robert Downey Jr.'ı tercih etme nedenleri herhalde Fincher'ın Zodiac'ından geliyor olsa gerek ama onu karate kid gibi bir hale sokmaları çok yanlış bir tercih olduğunu gösteriyor. Bu adam absürt filmler için ve komik roller için oyunculuk yapıyor. Pek yetenekli olmayan ve sırf sempatikliğiyle işi götüren bir oyuncudan bu kadar şey beklememek gerek.

Rachel McAdams ve Robert Downey Jr. ikilisi en kötü  kimyalı çift olarak tarihe geçebilir. Bunlara rağmen Jude Law ve Kelly Reilly'i beğendim. Kelly Reilly oynadığı her filmde dikkat çekiyor.

Filmin aşırı uzun süresi ve ''Who cares Sherlock Holmes'' türünde yaklaşımımdan dolayı bir Guy Ritchie filmi olsa da Sherlock sınıfta kaldı. Maalesef yönetmen adını görüp 10 basan kişilerden biri hiçbir zaman olamadım.

* Casting, Acting : 5
* Script : 5
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 5
* Naked Eye : 6


                                5.2



Kebab Connection

Genre : Action, Comedy
Director : Anno Saul
Year : 2004

Bazı Türk oyuncuların cast'da yer aldığı Türk-Alman-Yunan örf ve adetlerini beyaz perdeye taşıyan eğlenceli bir film Kebab Connection. Gene Fatih Akın adının geçtiği bir senaryo ekibinde Türkler ve Almanlar arasındaki kültür farklılıkları gündemde.

Tarantinovari reklamları ve unutulmaz sigara yakıp bebek bekleme sahnesi ile akıllarda yer edecek bir yapım. Güzel vakit geçirmek için ideal.

* Casting, Acting : 7
* Script : 7
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7


                                7.4


Dark Shadows

Genre : Comedy, Fantasy
Director : Tim Burton
Year : 2012

Tim Burton'ın Johnny Depp ve Helena Bonham Carter ile bilmem kaçıncı filmleri olan Dark Shadows gene gotik ögeler içeriyor. Ancak bu filmdeki en büyük sorun filmin tam anlamıyla kimliğini bulamaması. Yapılan komikliklere bakılırsa tamamen son dönem bel altı Amerikan mizahı. Hiçbir şeyi tam yapamayan ama her şeyi deneyen bir yapısı vardı filmin.

Chloe'yu görmek yıllardır beni çok mutlu etse de onu da filmin sonundaki gibi böyle saçma bir hale sokmak akla mantığa sığmıyor. Depp ise alıştığımız performansının çok daha altında kalmış. Aslında Michelle Pfeiffer ve Helena'nın da çok yapmacık olduğunu düşünürsek film boyunca en zor rolü alan ve elinden geleni yapmaya çalışan Fransız fıstık Eva Green tek başına parlamaya çalışmış. Ufak çocuk için ise yorum bile yapmaya gerek yok herhalde Burton'ların oğlu ve onu oynatmak istemişler.

Bu filmi şöyle uzun ama açıklayıcı bir cümleyle anlatmaya çalışacağım. Karakterimiz olan vampir kişi 200 yıl öncesinden gelip kendince ve yazarca fantastik olan bir dünyadaki ucuz amerikan mizahı eşliğinde eski aşkı bir cadıyla savaşırken hayalet olan bir başka eski aşkını gördüğünü sanar ve bunlar olurken işin içine balıkçılık devi olma hayalleri, pompalı tüfekler ve kurt adamlar da girer. ''Bu ne lan böyle?'' diyor insan, evet. Film bitince de oluşan his zaten bu.

Saçma diyaloglarla dolu gittikçe anlamsızlaşan öyküsü, TB'ın diğer filmlerini mumla aratan müzikleri ve ilk 5 dakikayı sanki bu bir diziymiş de geçen haftaki bölümün özetiymiş gibi geçmesiyle Depp-Burton-Carter üçlüsü sözüm size: Lütfen ya bir ara ya da bu işe bir son verin.

* Casting, Acting : 5
* Script : 3
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 6
 

                               5.0

Finding Nemo

Genre : Animation, Adventure, Family, Comedy
Director : Andrew Stanton, Lee Unkrich
Year : 2003

Şimdilerde 3D versiyonuyla gündemde olan Finding Nemo ilk çıktığında da HD TV satışlarında patlamaya neden olmuştu. Hemen hemen her mağazaya girdiğinizde TV'ler pazarlanırken ekranlarda hep aynı film oluyordu, bu meşhur Kayıp Balık Nemo.

Hedef kitle problemi yaşayan film, tam anlamıyla çocuklara göre. İçindeki hiçbir espriye gülmemem ve anlamsız gelmesi dışında en olumlu tarafı olan visual'lara ise şapka çıkarmak gerekli. Andrew Stanton ve Pixar imzası taşıyan Finding Nemo Pixar'ın ayaklanmasını sağlamış ve sonraki yıllarda şirket piyasayının tozunu atmıştır.

Şayet yaşınız 0-14 arası ise bayıla bayıla izleyeceğiniz, müzik ve efektleri iyi olan bir çocuk animasyonu.

* Characters : 6
* Script : 7
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 5
* Naked Eye : 6


                             6.4


Paranorman

Genre : Animation, Comedy, Adventure
Director : Chris Butler, Sam Fell
Year : 2012

Bir Amerikan animasyonu olmasına rağmen farklı bir şeyler denenmesi güzel. Son dönemde sektörü tek başına sürükleyen Pixar yapımları gibi kaliteli bir şey beklememek gerek ancak yaratıcılık da kalite kadar dikkat edilmesi gereken bir detay.

Öykümüz, adından da belli olacağı gibi Norman adındaki bir çocuğun ölülerle iletişim kurabilmesi üzerine kurulu. Başları sıkıcı ve yavan olsa da ilerleyen dakikalarda güzel bir görsel şölene dönüşmesi şaşırtıcı. Cadının olduğu kısımlardaki ışıkları ve geçişleri bir hayli beğendim. Filmdeki karakterler de standart üstüydü. 


Görüntülerin kaliteleri dışında beni hayal kırıklığına uğratan bir diğer şey de öykünün anlamsız bir şekilde sonuçlanması oldu. Tamam ders vermeye çalışmışsınız da bu mantık dışılıktan öteye gidememiş.

Norman'ın kankası olan çocuğu da UP!'taki tatlı çocuğa benzettim az da olsa. İkisi de yanaklarından sıkmalık, tatlı şeyler.

* Characters : 7
* Script : 6
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 7


                                6.8


The Dark Knight Rises

Genre : Action, Thriller, Crime, Drama
Director : Christopher Nolan
Year : 2012

Film beynimi ikiye bölmüş durumda. Çok etkilendiğim özelliklerinin yanında gerçekten berbat bulduğum özellikleri de mevcut. Bu durum bölüm bölüm incelesem de değişmiyor ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Senaryodaki çatışmalar ve filmin ortalarında verilen, örneklerine rastlanmamış çaresizlik hissi ağzımı sulandırsa da film boyunca o kadar şey takıldı ki kafama anlatamam. Öykü, içinde zilyon tane açık barındırıyor. Wayne'in parasız pulsuz prison olayını spoiler vermeden geçeyim de atom bombası be bu! Elbette düştüğü yerden çok çevresine zarar verir. Nasıl bir mantıktır hayret. Ayrıca film boyunca Catwoman'ın ve Oscar ödüllü Cotillard'ın Bruce Wayne'le öpüşüp, sevişmelerini anlayamadım. Canı sıkılan Bruce Wayne'i öpüyor da altında hiçbir duygusallık, anlam yok. Sürekli karşımıza çıkan ''Seni öldürürdüm ama acı çekmen daha hoş.'' mantığı beni çok yordu. Hayır madem ölmeyecek ve filmin bitmesine daha çok süre var şunu 15 kere yapmaya gerek yok, öyle değil mi. Herkes birbirine ufak tefek zararlar, kesikler vermek istiyor ama figüranları üçe bölüp kanlarıyla yıkanıyor. Özetle Jonathan Nolan'ın ilk defa sınıfta kaldığını hissettim Dark Knight Rises'da. Diğer konuları eleştirmiyorum çünkü artık bu Batman olmaktan çıktı ve Nolan'ların Dark Knight'ı oldu. Keyiflerine göre yazar, kurgular ve hayata geçirebilirler.

Anne Hathaway'i pek sevmesem de filmde Bane karakteriyle beraber en çok ilgimi çeken isimler oldular. Evimizin masum kızı olmaktan çıkan oyuncu femme fatale bir havaya bürünmüş ve sarkastik tavırlarıyla bir filmlik de olsa gönlümü kazanmayı başarmıştır.

3 saat boyunca izleyiciyi sıkmadan istediklerini anlatmak her ne kadar zor olsa da The Dark Knight Rises ile beraber Chris Nolan'ın ve kardeşinin hep ileriye giden şöhreti ve yeteneği ilk defa geriye gitmiştir. Yönetmen koltuğunda Chris Nolan yazmasaydı iyi olacaktı ama Chris Nolan yazdığına göre vasat bir film.

* Casting, Acting : 9
* Script : 5
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 8


                               7.6


Safety not Guaranteed

Genre : Comedy, Romance, Sci-Fi
Director : Colin Trevorrow
Year : 2012

Safety not guaranteed, independent bir film olmak için bütün bileşenleri içinde barındırıyor. Aslında öyle garip bir durum ki filmin türüne bakmak bile bu film için büyük bir spoiler sayılabilir. Türün diğer örneklerinin yanında çok geride kalmasa da bağımsız filmlere bir de bu açıdan bakalım demiş senaristimiz. Emin olmamakla beraber ilk senaryo denemesi buysa ilerde daha büyük bütçelerle güzel sci-fi'ler yazmasını arzu ediyor ve bekliyorum.

Çok düşük bir bütçeyle yola çıkılıp; güzel yazılıp, güzel yönetilen bir film.

* Casting, Acting : 6
* Script : 7
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 6


                                 6.4


A Shot in the Dark

Genre : Comedy, Mystery
Director : Blake Edwards
Year : 1964

Inspector Clouseau rolüyle gene karşımızda Sellers'ı gördüğümüz serinin ikinci filmi ilkinden bile kötü. Bu film, nasıl olur da en iyi filmler arasında gösterilir anlayamıyorum. Son derece ucuz esprilerin kullanıldığı filmin en güzel özelliği açılış sekansı ve finali olsa gerek.

A Shot in the Dark, Peter Sellers'ın gene sakarlıklar üzerine kurulu oyunculuk tarzı, güzel bir sarışın ve Blake Edwards'ın senarist kurbanı olması dışında akılda pek fazla şey bırakmadı.

Bu filmden sonra The Shadows of Paris'i Elsie Bianchi'den dinleyin ve hayatınıza devam edin.

* Casting, Acting : 5
* Script : 2
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 2
* Naked Eye : 3


                                3.4


The Cabin in the Woods

Genre : Horror, Mystery, Thriller
Director : Drew Goddard
Year : 2011

The Evil Dead şeklinde başlayan ve sırasıyla My Little Eye, The Truman Show ve Cube'a kayan filmimiz son olarak da Silent Hill ezgileriyle final yapıyor. Yazar Drew Goddard'ın ilk yönetmenlik deneyimi olan The Cabin in the Woods'un tam olarak kimliğini bulamamış. Bu filmi izlerken; Hot Shots, The Naked Gun ya da Scary Movie gibi diğer filmlerle dalga geçme üstüne kurulu filmlerin güzel atmosfere sahip, komik olmayan versiyonunu izlemiş gibi hissettim.

The Cabin in the Woods'da sarışın kızımızın yaptığı dans, o sahnedeki müzik ve kurtla öpüşme sahnesi ilgi çekiciydi. Bunun dışında bazı korku temalarının katılmaması gerektiğini ve abartıldığını düşünüyorum. Elbette mahşer gibi gözükmesi etkiliyeciydi ama piton ya da uçan o aptal yaratık da neyin nesiydi öyle.

Sinemada izlerken keyif alabileceğiniz, fantastik öğeler içeren standart bir korku filmi.

* Casting, Acting : 6
* Script : 5
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7


                                6.6



Dedemin İnsanları

Genre : Drama
Director : Çağan Irmak
Year : 2011

Filmin gene zirve yaptığı dakikalar dükkanda çalışan iki çocuk ve yaramaz torunun evde yaptıkları dakikalardı. Bu durum da aklıma acaba bu Çağan Irmak çocuk psikolojisi ve davranışlarını nasıl bu kadar iyi dile getiriyor, sorusunu getirdi.

Filmdeki narrator'lığı yapan kişiyle torunun büyümüş hali aynı kişiler mi bilmiyorum ancak filmi katletti. Amerikanvari bu dublajcı sesi her duyulduğunda filmden soğudum. Torunun büyümüş halini gördükçe de şaşkınlığım daha da arttı. Nasıl bu kadar berbat oyunculuğu ve sesi olan bir kişiyi filmin sonunu batırması için kadroya dahil etmişler çok enteresan. O dakikaya kadar gerek 2 ufak çocuk gerek Çetin Tekindor filmde iyi oyunculuklar sergiliyorlardı. Sonucunda da bu durum filme vereceğim puanın düşmesine neden oldu.

Dedemin İnsanları, Çağan Irmak'ın Ulak ile beraber en iyi filmi. Bahsettiğim bu son iki filmiyle beraber o aşırı popüler ama bana göre kötü filmler olan Babam ve Oğlum-Issız Adam ikisilinin olumsuz lekelerini sildi. Temposu düşük olsa da ara ara ilgiyi tekrar yakalayıp gene yavaşlatıyor. Yani Çağan Irmak beni şaşırtarak çok iyi bir hikaye anlatıcı olmaya başladı, hayırlısı.

* Casting, Acting : 7
* Script : 8
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 7


                               7.4



Sen Kimsin

Genre : Action, Comedy
Director : Ozan Açıktan
Year : 2012

Tolga Çevik'i gerek Avrupa Yakası'nda gerek Komedi Dükkanı'nda severek izledik. Bu filmin de başına otururken gülmeyi umut ediyordum ancak sonuç hiç de beklediğim gibi olmadı. Sanırım tüm film boyunca 1 ya da 2 kez gülebildim. Komedi Dükkanı'ndaki hazır cevaplarıyla ve kelime oyunlarını sevmesiyle tanıdığımız Tolga Çevik, bu film için Peter Sellers'ın Clouseau karakteriyle miksajlanmış.

Filmin hiçbir güzel çekimi yok. Müzikleri çok mu çok kötü. Oyunculuklar çok yapay ve senaryo 10 dakikada yazılmış gibi. Yalnızca 3-5 kuruş kazanabilmek için yapılmış bir film olsa gerek. Madem 3-5 kuruş kazanmak amaç; o zaman yormayın izleyiciyi bu kadar, lafı eveleyip gevelemeyin. Koyun bikinilileri, kumsalı Çılgın Dershane ekolüne devam edin.

* Casting, Acting : 3
* Script : 2
* Directing, Aura : 2
* Ease of Viewing : 3
* Naked Eye : 2


                              2.4



Başka Dilde Aşk

Genre : Drama, Romance
Director : İlksen Başarır
Year : 2009

Kadın yönetmenlerimizden biri olan İlksen Başarır'ın ilk uzun metraj denemesi olan Başka Dilde Aşk ile oldukça sansasyonel bir debut yaptığı söylenebilir.

Film sağır-dilsiz bir vatandaşımızın bir kadınla yaşadığı aşkı konu etmekte. Bunun yanında 2-3 mini yan konu da eklenmiş ve fırına verilmiş. Onur rolünü oynayan Mert Fırat'ın işi pek de kolay değil. Bu tip sesleri çıkarmak ve işaret diliyle iletişim kurmak, bunun için özel dersler almak uğraştırıcı olsa gerek. Karakol dizisinden de tanıdığımız komşumuzun ve diğer komşu kadının pek iyi iş çıkardığını düşünmüyorum. Cast'da Lale Mansur'u görmekse beni mutlu etti.

Senaryodaki giriş-gelişme-sonuç yeterince tatmin edici. Olabilecek en doğru şekilde bittiği için de İlksen'i ve bu senaryoya kafa yoran Mert'i tebrik ediyorum.

Farklı konulara değinen, izlenebilecek bir romance.

* Casting, Acting : 7
* Script : 7
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 6


                                6.6



Çakal

Genre : Crime
Director : Erhan Kozan
Year : 2010

Çok amatörce başlayan film ilerleyen dakikalarda zirve yapsa da gene amatörce bitti. Filmin başındaki o karanlıktaki sahneler sırasında değil de gün ağırmışken ekrana gelen komik font'ta ve renkteki ''Çakal'' yazısı da neydi öyle. Ya da bu kadar sürekleyici giderken son 15 dakikadaki o ''Hadi filmi bitirelim artık.'' mantığı.

Bir crimesever olarak diyalogları başarılı buldum. Karakter gelişimlerinde belli sorunlar, bağlanmamış münasebetler mevcuttu. Zaten senaryoda herhangi bir çatışma yer almazken ve yan rollerin de içi fazlasıyla boş bırakılmışken hikaye en az 1 saat daha anlatıma ihtiyaç duyuyordu. Saçma bir şekilde sonlandırılması ise cabası. Bunun nedenini gerek yapımcılılarla gerek senaristlerle konuşmak isterdim. Elbette para kazanmak önemli ve 1.5 saatlik film sınırı Türk Sineması'nı çok etkiliyor ancak böyle bir filmi öldürmek yerine daha az kazanıp daha unutulmaz bir filme imza atmak ellerindeymiş. Belki bir devam filmi gelir de bu şikayetlerim az da olsa giderilmiş olur demeyeceğim. Her film başlı başına kendini temsil eder. Dizi mantığıyla sinema gemisi yürümez.

Çakal, kadrosunda önemli oyuncuları bulundursa da çok güzel bir şey olabilecekken, yarım kalmış bir senaryo ve etkisiz bir yönetmenlikle vasat bir film olmaktan öteye gidemiyor.

* Casting, Acting : 7
* Script : 4
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7


                               6.2



Günah Keçisi

Genre : Action, Biography, Comedy
Director : Cenk Özakıncı
Year : 2011

Şahin K adlı Türk porno oyuncusunun çalıştığı sektörden bunalması sonucu tası tarağı toplayıp Türkiye'ye taşınmasıyla başlıyor. Filmde diğer ''ekol'' isimleri de görmek mümkün. 80'lerde hemen hemen her tecavüz sahnesinde yer alan Tecavüzcü Coşkun ve kadınların içkilerine ilaç atmasıyla meşhur bir başka tecavüzcü Nuri Alço da filmin cast'ında kısa sürelik de olsa yer bulmuş.

Günah Keçisi adlı filmi izlerken zaman zaman kendime ''Ben ne yapıyorum ya?'' ya da filme ''Bu ne lan? Böyle film mi olur?'' gibi sorular yönelttim. Başlangıcına bakılırsa absürt bir film de olabilirdi Günah Keçisi. Ama ne zaman ki Çılgın Dershane tadına büründü ve eğitimler, dersler başladı. Ne zaman ki sahildeki saçmalıklar boy gösterdi. İşte o zaman bu filmden herhangi bir şey olmayacağı da tarafımdan anlaşılmış oldu.

Filmin kurtarır hiçbir tarafı yok. O kadar büyük bir zaman kaybı ki şu anda yazısını yazmak bile beni yaralıyor.

* Casting, Acting : 3
* Script : 2
* Directing, Aura : 2
* Ease of Viewing : 2
* Naked Eye : 2


                               2.2


İncir Reçeli

Genre : Romance, Drama
Director : Aytaç Ağırlar
Year : 2011

İncir Reçeli, son dönem Türk Sineması'nın en iyi olmasa da en meşhur filmi. Filmi, hakkında hiçbir şey bilmeden oturup izledim. Tahminimce böyle bir ülkede yaşarken bunu becerebilmek oldukça güç ama başardım. Çünkü en ufak bir bilgi bile bu film hakkında adil bir sonuca varamamamı sağlardı.

Oyunculuklarda bazı sorunlar var. Bazı sahnelerde bu rahatsız edici boyutlara taşınıyor. Filmin hem yönetmeni hem senaristi olan Aytaç Ağırlar ise öyküde, film içinde film gibi ucuz bir yöntem kullanmış. Toplam adam akıllı 15-20 dakikalık sahne varken tekrar tekrar pişirip önümüze sunmuş. Gelişme kısmı tamam da başlangıç ve bitiş fazlasıyla şipşak olarak tasarlanmış. Nasıl öyle duygu selleri oldu da aşkımlar, hayatımlar doğdu hiç anlamadım.

Editing'i ve müzikleri hoş olan İncir Reçeli, en azından bir göz atmaya değer.

* Casting, Acting : 5
* Script : 6
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 8


                               6.8



Sümela'nın Şifresi Temel

Genre : Comedy
Director : Adem Kılıç
Year : 2011

Yaklaşık 3 dakikada bir Trabzonspor'dan bahseden bu Karadeniz kökenli komedi filminin bu sene ikincisi vizyonda yerini almışken ilkini henüz yeni izleme fırsatı buldum.

Tahminen bu kadar Karadeniz koktuğundandır ki gişe hasılatı oldukça yüksek olsa da eleştireleri de bir hayli fazla. Ülkece ayrımcılık ve ötekileştirme meraklılığımızdan Karadenizli değilsen bu filmi beğenmemek havalılık, Karadenizliysen de bu filme gitmememek hainlik. Bu tartışmada kesinlikle Karadenizli kısımda yer almak istiyorum. Bir Karadenizli olmamama rağmen filmi izledim ve kötü bir film olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca bu film sayesinde Sümela Manastırı'nı da tanıma şansım oldu. Benim gibi Trabzon'a gidip bu yapıyı görmek isteyen bir çok kişi vardır ki bu da şehir turizmi için güzel bir artı.

Arkadaşımla konuşurken duyduğum şey ise fragman'da ne varsa filmde de zaten hep aynı olduğuydu. E efendim izlemeyin o zaman fragmanını. En nefret ettiğim ''izleyici'' kitlesi de genel eleştirileri ve film fragmanlarını takip edenlerdir ki aslında bu kişilerin sinemayla ve sinefillikle yakından uzaktan alakaları yoktur. Bunların yanında öğrenilmesi gereken bir detay da kötü film izlemenin de güzel olduğudur. Kötü filmler olmasaydı iyi-kötü arasındaki ayrım da olmazdı. Genel ve sinema kültürümüz de gelişemezdi. Hayat yalnızca iyi filmlerden oluşmadığı gibi; yalnızca Hollywood ve İstanbul'dan, Uzak Doğu Sineması veya dramalardan da ibaret değildir.

Konu gittikçe absürtleşse de sonunda güzelce bağlanabildi. Romantizmden etkilenmiş filmin biraz gerçek dışı olduğunu düşünülebilir ama bu okurları ve izleyiciyi mutsuz değil mutlu eden bir özellik. Her şeyin dışında en çok dikkatimi çeken ise Zuhal rolündeki hanım kızımızın ses tonu ve diksiyonu oldu. Bu kız necidir, ne yapar bilmiyorum ama iş yapar.

Yer yer gülümsetmeyi başaran ne iyi ne de kötü olan yöresel bir komedi.

* Casting, Acting : 4
* Script : 5
* Directing, Aura : 4
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 5


                                4.8


Bad Taste

Genre : Comedy, Horror, Sci-fi
Director : Peter Jackson
Year : 1987

Peter Jackson'ın henüz 26 yaşında çektiği ilk filmi Bad Taste bana korkunç derecede itici geldi. Gerçekten çok gülmek istedim ama film boyunca hiç gülemedim. Bu anlamsız korku paradosini izlerken gülen insanların nasıl mizah anlayışları var anlamıyor ve hayret ediyorum.

Hareketli kamerasından ve sayısız detay çekimlerinden dolayı bünyemi kusma isteği sardı. Oyuncular tahminen bölgenin bakkalı, manavı ya da öğretmeni. Eline kamera alan her insan makyajı hallettikten sonra bu filmi çekebilir. Yönetime verdiğim 3 puan da makyaj ve hileler yüzündendir.

Yönetmen, bundan sonra çektiği filmlerde daha iyi espriler kullanmayı öğrenmiş. Paranın büyük katkısı sayesinde de bu tür saçmalıklardan vazgeçmiş. Peter Jackson'ın kara lekesi olan Bad Taste'i izleyip zaman kaybetmeyin. Hele bundan 230 kat güzel braindead'i varken.
 

* Casting, Acting : 3
* Script : 3
* Directing, Aura : 3
* Ease of Viewing : 3
* Naked Eye : 3


                                3.0


Tremors II: Aftershocks

Genre : Comedy, Horror, Action
Director : S. S. Wilson
Year : 1996

Tremors'daki yer altı yaratıkları graboid'lerden sonra bu filmde de karşımıza shreaker'lar çıkıyor. Seri filmlerde pek görülmeyen bir şekilde hikayenin merak uyandırması ve tek bir doğruya bağlı kalmaması hoşuma gitti. Bu başarısız olan diğer sequel'ların farkedemediği bir şey olsa gerek.

İlk filmde Kevin Bacon olmayan adam (Earl) ve militarist Burt'ün de yer aldığı kadro bu sefer Meksika'da ava çıkıyor.

90'ların ritminden uzak 80'lerin müzikleri ve renklendirmesi eşliğinde karşımıza çıkan Tremors 2, direct to video filmlerin de en güçlü örneklerinden biri olarak gösterilebilir. Gene eğlenceli, gene izlettiriyor.

* Casting, Acting : 6
* Script : 5
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 7


                                6.4


Tremors

Genre : Comedy, Horror, Sci-Fi
Director : Ron Underwood
Year : 1990

Birkaç saniye bu yaratıklarımız hakkında beyin fırtınası yapınca saçma değil aksine mutlaka yaşamış olabileceklerini düşünebilirsiniz. Yerin altında günümüzde de yaşayan minik böcekler, yılanlar ve solucanlar varken bilmem kaç kat büyüğü bir yaratık da nesli tükenmiş varlıklardan biri olabilir.

Bu filmi diğer birçok filmden ayıran özellik klasikleşmiş 1 adet yaratık yerine 4 adet kullanılması. Bu gerilim ve korku kısmında filmi geriye götürse de izlenebilirlik açısından filmi ileriye götürüyor.

50'lerdeki düşük bütçeli sci-fi akımıyla 80'lerin esprili horror ruhunu harmanlayan, kafanızı hiç yormayan son derece eğlenceli bir film Tremors. Güzel vakit geçirmek istiyorsanız ekranı Kevin Bacon ve arkadaşlarına bırakın.

* Casting, Acting : 7
* Script : 6
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7


                               7.0



The Crazies

Genre : Horror, Thriller
Director : Breck Eisner
Year : 2010

Romero'nun zombileri mi yoksa 28 days later mı? Bu filmin bir şeylerden fazlaca etkilendiği ortada. Bazı sahneler zaman zaman gözlerimi açmamı sağlasa da genelinde onları açık tutmak için kürdanlardan yardım aldım. Görüp görebileceğiniz en sıkıcı korkulardan biri The Crazies. Bir korku filminin hiç korkunç olmaması ve bu kadar yoğun sıkıcılık içermesi benim gibi bünyelerde sorun oluşturuyor. Şuna harcayacağınız 90 dakikalık süre içerisinde gidip en güzel drama'yı romance'i izlersiniz. Ve emin olun bu filmden daha az sıkılırsınız.

Radha'yı severim yıllar önce iletişim kurduğum bir oyuncudur. Belki çok yetenekli değildir ama dünya iyisi ve tatlısıdır. Bu filmde belki en önemli işleri baştaki 3 oyuncu yapmış. Yani böyle bir dandiklik abidesinde ellerinden geleni yapmış şerif, karısı ve yardımcı şerif. Işıklar ve müzik yeterli değil, karakter gelişimi yok, kim kimin oğlu babası belli değil, anlatılmak istenen belli değil. Spoiler vermeyi hiç sevmem ''Madem öyle neden şöyle şöyle yaptılar.'' diyor insan. En iyisi fazla detaya girmemek.

Aslında daha da düşük bir puan verebilirdim bu filme ama dediğim gibi 3-4 sahne ilgi çekiciydi. Overrated bir film, izlemeyin.

* Casting, Acting : 6
* Script : 3
* Directing, Aura : 4
* Ease of Viewing : 2
* Naked Eye : 3


                                 3.6


Jacob's Ladder

Genre : Drama, Horror, Mystery
Director : Adrian Lyne
Year : 1990

Tim Robbins'in başrol oluşu ve fazlasıyla övülen bir film olmasındandır ki büyük bir hevesle oturdum karşısına. Öncelikle bu film kesinlikle bir korku değil. Şayet böyle bir beklentiniz varsa zamanınızı boşa harcamayın. Film tipik bir mystery filmi. Siz acaba şu mu bu mu, derken zaten film bitiyor.

Yönetmenin pek tarzına uygun olmayan temalar bunlar aslında ama kötü bir iş çıkarmamış. Tim Robbins ve diğer cast da fena sayılmazdı. Tim Robbins'in döktürdüğünü duymaktan sıkılmıştım da ben pek üstün bir oyunculuk göremedim.

Şayet anlatınlar doğruysa üstüne konuşmak ve düşünmek size kültürel açıdan bir şeyler katacaktır. Fazlasıyla ilginç bir konu işlenen Jacob's Ladder'da ki bu durum filmin kendi kimliğini bulamamasına da yol açmış. Lynchvari bir şekilde sürüyor ancak soru işaretleriyle bitmiyor. Platoon gibi, Glory gibi filmlerden nasıl sürreal şeyler çıkarabilirsiniz bilmem ama işte bu filmde de bu deneniyor.

* Casting, Acting : 6
* Script : 6
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 6


                                 6.0

Amores Perros

Genre : Drama
Director : Alejandro González Iñárritu
Year : 2000

Bu film Academy Award'u Crouching Tiger Hidden Dragon'a kaptırmıştı. Akademi bundan 5-6 yıl sonra ise 2004 çıkışlı bir filme Paul Haggis'in Crash'ine ödülleri yağdırdı. Ne kadar doğru yorum bile yapmak istemiyorum. Burda ne CTHD ne de Crash'i eleştiriyorum. Keşke başka bir yılda çıksaymış Amores Perros demekten kendimi alamıyorum.

3 farklı hikayenin anlatıldığı sınırları zorlayan bir anlatım tekniğinin kullanıldığı filmde Inarritu elinden geleni yapmış. Film müzikleri başlı başına bir parantezden çok yeni bir paragrafı bile hak edecek cinsten. Senaryo standart'ın üstünde ve diyaloglar harika yazılmış. Bu öğretici hikayenin yazarı daha sonra da beraber çalıştıkları Arriaga'dan başkası değil. Hikayelerinin anlatıldığı 6 kişi de ortaya kaliteli oyunculuklar sergilemiş. Özellikle ilk bölümdeki yan roller de iyi iş çıkarmış.

İlk defa bundan 10 yıl kadar önce seyrettiğim Amores Perros benim sinema okumamdaki önemli nedenlerden biridir. Çünkü bu filmde belki sinema tarihinde hiç görülmemiş bir kurgu var. Pulp Fiction'ın bu kadar iyi olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Benim de fazlaca beğendiğim Fatih Akın ve Paul Haggis gibi önemli isimler de bu filmden sonra türedi. Örümcek gibi ağlarını ören; daraltan, genişleten muhteşem bir kurgu.

Destansı anlatımıyla sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri olan Amores Perros bizlere Inarritu'yu, Arriaga'yı ve hatta Gael Garcia Bernal'i verdi. Kuşkusuz gördüğüm en iyi debut.

* Casting, Acting : 8
* Script : 8
* Directing, Aura : 10
* Ease of Viewing : 9
* Naked Eye : 10


                                  9.0


Army of Darkness

Genre : Fantasy, Comedy, Horror
Director : Sam Raimi
Year : 1992

ED2'de kaybettiği kolu ve ilk iki filmde kullandığı havalı sözcüklerle dikkat çeken Ash rolündeki Bruce Campbell'ı izlemekten zevk aldım. Gün geçtikçe badass'liği artmış bizim pasaklı Ash'in. Filmdeki diğer isimler de beni hiç rahatsız etmedi.

İlk iki filmden farklı bir tarz denenen Army of Darkness'dan 3-4 yaşında değilseniz korkma ihtimaliniz yok. Tahmin edileceği gibi daha çok fantasy ve comedy'ye ağırlık verilmiş. Daha önce eleştirdiğim POV çekimlerden vazgeçmiş Raimi. İyi de ettiği söylenebilir. Çünkü yerinde 1-2 kere kullanım dışında baygınlık verici miktarda kullanıyordu bu tekniği.

Pek bir şey beklememeniz gereken, kolay yutulan filmlerden biri. 2'den iyi 1'den kötü.

* Casting, Acting : 7
* Script : 5
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 6


                                 6.0


Evil Dead II

Genre : Horror
Director : Sam Raimi
Year : 1987

Evil Dead 2 için serinin en iyi filmi derler ya. Ne kadar da gülümsetir beni bunu söyleyenler. Film hakkında bir şey bilmiyorsanız bunun bir tekrar ya da devam filmi olup olmadığını bile anlayamıyorsunuz. İşte o kadar saçma bir film ED2. Başındaki kısmın recap devamının remake ve son kısmının sequel olması gibi açıklanması zor garip bir proje. Daha önce de izlediğimiz şeyleri sayısız hata ile tekrar izliyoruz. Sinir bozuculuk daha da üst seviyelere çıkarken ilk filmdeki süper atmosferden eser kalmamış. Ne korkutma ne de güldürme konularında başarılı olan ED2'nin belki en ilginç yanı sonu. Merak uyandırıcı ve fantasy kokuları alabileceğimiz bir şekilde bitirip Army of Darkness'a koşa koşa götürüyor.

Sam Raimi'nin POV'larından da, çok fazla ses çıkaran bu aptal yaratıklardan da, ormandan da, kötü ruhdan da, şeytanın kitabından da, mahzenden de, piyanodan da, kolyeden de, patika yoldan da, yıkık köprüden de fazlasıyla sıkıldım. Daha fazla ne sabır ne de müsamaha edebilirim.

Bilgisayar efektlerini berbat yapsak da yaratıklarımızın gözlerini bembeyaz yapabiliyorken bu işe bir son verelim demiş Raimi. Ve Evil Dead serisini kısmen sonlandırmış. Teşekkür ederim, isabet olmuş.

* Casting, Acting : 5
* Script : 4
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 2
* Naked Eye : 3

                                 3.8


Hostel

Genre : Horror, Thriller
Director : Eli Roth
Year : 2005

Fazlasıyla gerçekçi bir korku filmi arıyorsanız Hostel ilk bakışta sizin için doğru tercih olabilir. QT'nin yapımcılığını üstlendiği Eli Roth imzası taşıyan serinin ilk filmi korku sinemasındaki torture alt genre'sına güzel bir örnek. Şayet aradığınız bir torture filmi ise bu film biraz hafif kalır. Yalnızca 10-15 dakika boyunca bu tip sahnelere yer verilmiş ve pek bir şey görme fırsatınız olmuyor. Bünye meselesi tabii kimisine bu da fazla gelebilir.

Çıkan bir gözün saç gibi yerinden kesilmesi ve hiçbir şey yokmuş gibi hayata devam edilmesi, çocukların bir yerden sonra filmi nerdeyse family genre'sına kaydırması ve türüyle tamamen alakasız berbat müzikleri Hostel'in aklımda kalan başlıca kötü özellikleriydi. Bunlara tek gözle bakarsanız standart, göz yumarsanız iyi bir film.

* Casting, Acting : 6
* Script : 7
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7


                                6.8

Deuce Bigalow European Gigolo

Genre : Comedy
Director : Mike Bigelow
Year : 2005

Henüz ilkini seyretmeden bunu izlememin pek bir soruna yol açmayacağını düşünerek bu filmi izledim. Rob Scheneider'i It's A Man's World günlerinden beri severim. Senaryoda onun ismini görünce filmden herhangi bir beklentim kalmadan izlemeye koyuldum. Tam tahmin ettiğim gibi çıktı.

Oldukça ucuz bir mizahı tercih eden, fazlaca bayat espriler kullanan Deuce Bigalow EG bunlara rağmen gerçekten güldürmeyi de başarıyor. Ama bombardıman gibi gelen güldürme çabalarıyla gülmeyi oranlarsak pek başarılı olduğunu söylenemez. Film, 700 denemede beni 10 kere güldürmeyi başarabildi. Teknik ve sanatsal açıdan bu film için söyleyecek bir şey bulamıyorum.

Avrupa'ya gidip jigolo katilini bulmak için jigololuğa dönen eski bir jigolonun jigoloca hikayesi.

* Casting, Acting : 4
* Script : 4
* Directing, Aura : 3
* Ease of Viewing : 4
* Naked Eye : 4


                                3.8

The Blob

Genre : Horror, Sci-Fi
Director : Irvin S. Yeaworth Jr.
Year : 1958

Bay Yeaworth Jr.'ın 3 sci-fi eserinden henüz yalnızca bunu izledim ancak itiraf etmeliyim ki diğer filmleri de bu şekildeyse sinemayla birkaç yıl ingilenmesi isabet olmuş. Dönemin sci-fi furyasına rağmen küçük yatırımlarla çekilen bu filmler çokça dialog ve mümkün olduğunca az yaratıkları gösterir. Tür sci-fi ise yıl 50-65 arası ise bu duruma sinema kültürünüz arttıkça alışacaksınız.

The Blob o kadar yalın bir anlatıma sahip ki oyuncular birbiriyleriyle konuşurken nerdeyse nefes alıp verme seslerini duyabiliyorsunuz. Bu filmde iyi performans göstermeye çalışan cast'a üzüldüm. Müziksiz, efektsiz, kötü montajlanmış ve filtreden tamamıyla bir haber bir proje.

80 dakika süren filmde şu meşhur Blob'u 2-3 kere görebiliyorsunuz. 10 dakikalık bir anlatım bu filme uygun olabilirdi. Ama The Blob'u yaratanlar yavan bir yalancı çoban hikayesi ekleme gereği duymuşlar. Filmin 70 dakikası o kadar anlamsız ve boşuna ki anlatamam. Sıkılmaktan zevk alan kendiyle çelişen biriyseniz hayatınızın filmi sizi bekliyor.

* Casting, Acting : 5
* Script : 4
* Directing, Aura : 3
* Ease of Viewing : 2
* Naked Eye : 3


                                                             3.4



Fetih 1453

Genre : History, War, Action, Drama
Director : Faruk Aksoy
Year : 2012

Çılgın Dershane serileri sonrası Recep İvedik'e de el atan Faruk Aksoy gene Türkler'in seveceği bir konuyla karşımıza çıkıyor. Çılgın Dershane'yi ne amaçla çektiği belli, Recep İvedik serilerinde ne amaçla prodüktör olduğu da. Çok ağır bir yazı olmaması için zorlansam da Faruk Aksoy'un iyi ve aklı başında bir insan olduğunu sanmıyorum. Herhangi bir yeteneği olmadığı da apaçık. Bu filme yaklaşık 20 milyon dolar harcayan Aksoy, Türk halkının milleyetçi duygularını hedef almış ve paranın karşılığını fazlasıyla alacağını düşünmüş olmalı. Bu film ne kadar gişe hasılatı yaptı bilmiyorum ancak gene kar etmiş olabilir. Çünkü burası eğitim seviyesi düşük ve milliyetçi bir ülke, Türkiye.

Hiçbir sanatsal değeri olmayan çıplak kızlar, benim de çok güldüğüm ama gene hiçbir sanatsal değeri olmayan Recep İvedik sonrası bir diğer para edebilecek konu İstanbul'un Fethi olarak görülmüş olacak ki Faruk Aksoy buna el atmış. ''Para verip izlemeyin, para kazandırmayın. Hakkında konuşmayın, reklamını yapmayın.'' diyerek filmi görmeden önceki düşüncelerimi sonlandırıyorum.

Film, 300 ve Kingdom of Heaven'dan fazlaca şey çalmış. Tamamen aynı prodüksiyon ve aynı teknikler kullanılmaya çalışılmış. Kamera kullanmayı bilmemek, geçişlerden bir haber olmak ve iyi bir yönetmen olmamak yüzünden o kadar para ve özel efektler boşa gitmiş. Filmin oyuncu kadrosu sokaktan toplanılmış olabilir. 1-2 kişi hariç gayet abartı ve komik oyunculuklar görmek mümkün. Senaryo için ise saatlerce konuşmak mümkün. Dakikalarca ''Muhteşem Osmanlı'' ve ''Harika Mehmet''i izlemek beni yordu. ''İğrenç Bizans'' da bu duruma tuz biber oldu. Bizans'la ilgili her şey alçakça, güçsüz ve onurdan yoksun olarak ekrana getirilirken, Osmanlı ile ilgili her şey yüce, güçlü ve şerefli olarak sunuldu. Osmanlı ve Mehmet'in kötü yanlarından hiç bahsedilmez, iyi yanları abartılırken; Bizans'a ait her şey küçük görüldü ve ufak detaylarda kaldı.

Tarihle ilgili bir film çekerken tıpkı savaş sırasında olduğu gibi düşmana saygı duymak zorundasın. Şayet bunu duymuyorsan ve gözlerin yeşil paracıklardan başka bir şey görmüyorsa tıpkı bu filmin yönetmeni ve yapımcısı olan Faruk Aksoy gibi böyle bir ''film'' yapabilirsin. Yaşasın yalan tarih ve yaşasın propaganda! Bunu aşırı milliyetçi bir Türk olarak ben düşünüyor ve hissediyorsam vay diğer ''beyni ve bilgisi olan'' ecnebilerin haline.

* Casting, Acting : 3
* Script : 1
* Directing, Aura : 4
* Ease of Viewing : 4
* Naked Eye : 2


                                2.8


Braindead

Genre : Horror, Comedy
Director : Peter Jackson
Year : 1992

Peter Jackson'ın LOTR dönemi öncesi çektiği filmlerden biri olan Braindead kesinlikle herkese göre değil. Film boyunca binlerce litre kan ve sayısız organ görmeniz mümkün. Filmin gore tarafı bu kadar fazlayken korku tarafının hiç olmaması ve bunun yerine belki tarzının en iyi örneklerinden olan komedi tarafının vahşetle yarışması dikkat çekici.

Başında gördüğümüz makineli tüfek ve parçalara ayrılan vücut sahneleri sonrası neyle karşılaşacağınızı az çok tahmin edebiliyorsunuz. Daha sonra kısa süreli bir aşk hikayesine dönen öykü ilerleyen dakikalarda yerine bir katliama bırakıyor.

Bolca kan akıtan Braindead, beni en çok güldüren filmlerin de başında.

* Casting, Acting : 6
* Script : 6
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7


                               6.8


Carlito's Way

Genre : Crime, Thriller, Drama
Director : Brian De Palma
Year : 1993

Scarface'in yönetmeni ve star'ının tekrar birleştiği Carlito's Way dönemin önemli gangster filmlerinden biri. Yan rollerdeki John Leguizamo, Luis Guzman ve her hikayedeki savcı James Rebhorn dikkat çekiciydi. Pacino'nun oyunculuğundan çok narrator'lığını beğendim. Filmde zaman zaman güzel mesajlar da veriliyor. Aşık olduğu kadın ve Sean Penn'de fazla değil, standart oyunculuklar sergilemişler.

Brian De Palma'nın silahlara olan büyük tutkusu bu filmde de karşımıza çıkıyor. Bir gangster filmine göre az sayıda çatışma olsa da 2 büyük çatışma sahnesi ağızda güzel tatlar bırakmaya yetiyor. Filmin romance tarafı başlarda zaman zaman temponun düşmesine yol açsa da güçlü yazılmış karakterler ve sonuyla başlayan merak uyandıran hikaye sayesinde filmden kopmamanız sağlanmış. Hikayede ufak tefek aksaklıklar, gerçek dışı detaylar mevcut. Bunları benim yaptığım gibi görmezden gelebilirsiniz.

Filmin belli bir yerinden sonra film adının son derece doğru bir tercih olduğunu farkettim. Filmin başlarındaki kötüden iyiye olan ''Way'' tercihi  sonlarında Miami'nin de eklenmesiyle çifte etki yaratmış. Yani film ve film adı uyumu Carlito's Way'de doruklarda.

İki dev ismin de bir hayli yaşlandığını düşünürsek onlara saygı ve film kültürünüzü genişletmek adına bile izlemeniz gereken etkileyici bir film.

* Casting, Acting : 8
* Script : 7
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 9


                               8.0



Intruders

Genre : Horror, Thriller
Director : Juan Carlos Fresnadillo
Year : 2011

William Friedkin'in Bug'ındaki ''folie a deux'' rahatsızlığını bu filmde de izlemiş oldum. Bana pek mantıklı bir şey gibi gelmese de araştırmak ve buna nelerin yol açtığını, kimlerde görüldüğünü öğrenmek gerekli. Fransızca bilmediğinizi farzediyorum ve bunu filmden sonra araştırmanız filmin yansıttığı bilinmezliği korumak için daha sağlıklı olacaktır.
Intruders'ın en iyi ve belki tek olayı kurgusu. Onu benzer korkulardan ayıran bu özellik öyle etkili ki berbat senaryosunu bile farketmenizi zorlaştırıyor. İki aile ve suratsız bir kabus şeklinde akan öykümüze dışardan katılan karakterlerin pek anlamlarının olmaması beni rahatsız etti. Senaryoda o kadar hatalar ve bağlanamayan noktalar var ki film sonunda twist'lerle beraber yazarların kafasındakileri düşündüğünüzde çok basit bir şeyin süslenerek ve gereksiz detaylarla güzel bir anlatıma kavuşmasına tanık olduğunuzu anlıyorsunuz. Sihirbazların kullandığı yöntemi kullanıyor Intruders. Gereksiz detaylarla dikkatinizi başka bir yöne çekip sizin farketmediğiniz tarafta işi bitiriyor. Bu da gerçekten merak uyandıran ama bittiğinde ağızda kötü bir tat bırakan bir film yapıyor Intruders'ı.

İşin ilginç tarafı Bug'da da böyle garip duygular içine girmiştim ki onda çok daha fazlaydı bu hissiyat. ''Beğendiniz mi, beğenmediniz mi? Film kendini size sattı mı, satmadı mı? Bazı kısımlarını soluksuz izlediniz mi, izlemediniz mi? Film nasıl yani dedirtti mi, dedirtmedi mi?'' bu gibi soruları Bug'dan sonra da soruyordum kendime.

Hafif rahatsızlıklığın yanında bolca merak uyandıran ama sonunda tamamen bir hayal kırıklığına dönüşen Intruders'a bi' göz atabilirsiniz.

* Casting, Acting : 6
* Script : 3
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 5


                                                                  5.6



Your Highness

Genre : Fantasy, Comedy, Adventure
Director : David Gordon Green
Year : 2011

James Franco ile daha önce Pineapple Express'de çalışan yönetmen, o filmi stepping stone olarak kullanıp dikkatleri üzerine çekmişti. Your Highness'da ise eline büyük imkanlar verilmiş olsa da başarıyı yakalayamadığını görebiliyoruz. Zooey Deschanel ve Natalie Portman gibi iki ismi birlikte görünce ''Nasıl yani?'' dememiz ve bu soru cümlesindeki merak duygusu da filmin sona ermesiyle beraber suya düşmüş oldu.

Filmin ikinci yarısında çokça bel altı espri ve görsel kullanılmış. Bu da filmi bir adult comedy'ye dönüştürmüş. ''Bu filmi hangi TV kanalında vermeyi planlıyorsun?'' ''Sansür kullanacak mısın?'' ''Bu filmin izleyici kitlesi kimler?'' soruları aklıma takılıyor. Reklamcılık okumuş birisi olarak bakarsam bu durumun hedef kitle karmaşasına yol açtığı apaçık ortada. Natalie Portman, küçük hayranlarının sayısı bir hayli çok olan Oscar'lı bir oyuncu. Zooey ise teenager'ların yeni idolü. Böyle dikkat çekici kitleleri olan drama-romance oyuncularını fantasy filmine sokma fikri Lord of the Rings'de de görüldüğü gibi pek kötü değil. Ancak fantasy'ye komedi eklemekse amaç; bir Monty Python karakterini lead yapacaksan, ikinci yarıda da dozajı iyice arttıracaksan bu büyük bir sorun. Cast 14-30 yaş arasına yönelik. Senaryo 22-55 yaş arasına yönelik. Film türü fantasy ise beynin daha çok hayal kurduğu dönem olabilecek 5-25 yaşa yönelik. Bu pek dikkat edildiğini sanmadığım kabaca verilmiş 3 dikkat çekici değere bakacak olursak bu film 22-25 yaş arasında kişilerde ilgi görebilir. Peki yalnızca bu kadar dar bir grup için 50 milyon dolar gömülür mü o da başka bir tartışma konusu. Cast, harcanan para ve türe bakarsak 1.5 saat sonunda yaşayacağınız duygu eminim hayal kırıklığı olacaktır. Bunun dışında elbette kah gülecek kah şaşıracaksınız. Merak etmeyin bu film bir çöp değil. Yalnızca kötü yazılıp, kötü tasarlanıp, maddi kayıplara yol açmış (ya da açacak) bir proje.

Bu yazıya akademik bir not daha ekleyerek bitiyorum. Sinema öğrencilerinin ilk senaryo derslerinde duydukları şey: Güzel bir senaryodan kötü bir film çıkabilir ancak kötü bir senaryodan asla güzel bir film çıkamaz.

* Casting, Acting : 5
* Script : 3
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 5

                                 5.0


The Evil Dead

Genre : Horror
Director : Sam Raimi
Year : 1981

Sam Raimi'nin elinden çıkan ve kült klasiklerinden biri olan The Evil Dead'i hala görmeyen var mıdır bilemiyorum ancak 16. izlememden sonra üç beş cümleyi hak ettiğini düşündüm.

Film, çok klasikleşmiş bir şekilde başlayıp aslında çok klasikleşmiş şekilde ilerleyip, bitiyor. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta 5 arkadaşın bir dağ evinde mahsur kalmaları ya da başlarına gelenler olmamalı. Daha geniş bir perspektiften bakarsak ''Şeytan'ın Kitabı'' kavramı o yıla kadar pek kullanılmamıştı. En iyi korkuların patladığı 70'ler ve 80'lerde exorcism'ler, seri katiller ve korkunç görünümlü yaratıklar vardı. Raimi rotayı biraz daha eskilere çevirip ''haunted mansion'' filmleri ile zombilerin kombinin yapmış.

Efektleri ve makyajı yılına göre fazlasıyla beğendim. Müzikler ve oyunculuk da idare ederdi. En dikkat çekici teknik detay ise kamera hareketleri olsa gerek. Raimi film boyunca hareketli çekimleri ve seyirciye sunduğu açılar ile yaşanan kaosu seyirciye de hissettirmeyi başarmış ve güçlü bir atmosfer yaratmış.

İzlenilmesi gereken korku filmlerinin başlarında gelen The Evil Dead serisinin ilk filminin en unutulmaz sahnesi ise ağaçların tecavüzü.

* Casting, Acting : 6
* Script : 6
* Directing, Aura : 8
* Ease of Viewing : 8
* Naked Eye : 7


                                                                 7.0



Tarantula

Genre : Sci-Fi, Horror
Director : Jack Arnold
Year : 1955

50'lerdeki trend'leşen Sci-Fi atılımında büyük katkısı olan isimlerden biri olan Jack Arnold imzası taşıyan bu dev örümcek filmi düşük tempolu olsa da izlenildikten sonra pişmanlık yaratmıyor.

Eleştiri alması muhtelemen olan tarantulamızın az gözükmesi ve insanlarla yakın temasa girmemesi konularına şiddetle karşı çıkıyorum. Herkes 50.000.000 dolarlık film çekmek zorunda değil. Bütçen neyse ona göre film çekmek zorunda da değilsin. Bakmayın IMDb'nin korku genre'sı yakıştırmasına. Bu film Sci-Fi dışında hiçbir kategoriye girmese de bir B movie olarak ele alırsak başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Dünya savaşında geçen bir film çekmek isteyen biri illa gerçek tank görüntüleri yakalayıp 1.000 tane extra oynatmak; film boyunca savaş kareleri vermek ve bu filmi War/History genre'larına sokmak zorunda değil. İsteyen drama, isteyen romantik bir film de çekebilir dışarda savaşın sürdüğünü bildirip.

Tarantula'da genelde kullanılan yöntem büyüteç yöntemi. Yalnızca bir sahnede örümceğin arka sağ ayaklarından biri büyük bir kusura yol açmış. Bunu dikkatli izleyen herkes farkedebilir. Bunun dışında daha çok diyalog ağırlıklı giden film Frankenstein'dan ilham almış, Lynch'in Elephant Man'ine de ilham vermiş olabilir.

* Casting, Acting : 7
* Script : 7
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 6


                                  6.6


Coach Carter

Genre : Drama, Sport
Director : Thomas Carter
Year : 2005

Azimli, hırslı ve disiplinli bir basketbol coach'u olan Ken Carter'ın hikayesi lise yıllarında basketbol oynadığı okulun başına coach olarak geçmesiyle başlıyor. Bir spor filminde aradığınız her şey bu filmde yeterli seviyede var. Fazlası da yok eksiği de. Yer yer sosyal mesajlar veren, hep iyiye teşvik etmeye çalışan filmimizin finalini daha 10. dakikadan anlayabilmek mümkün. Film kafamda 4-5-6 gibi giderken ''Şöyle bitmesi lazım ki IMDb'de verilen 7.2 puan mantıklı olsun.'' dedim içimden ve aynen o şekilde de bitti.
Oyun içi çekimlerini başarılı bulduğum Coach Carter'da güzel smaçlar görmek mümkün. Bu şekilde filme hareket katmayı başarmış yönetmenimiz. Öykü ise daha gerçekçi olmalıydı. Çok fazla kahramanlık filmlerine kayma farkettim.

Öğrenci-Atlet kavramını işleyen film gerçek hayattan alınmış. Gerçekte de lockout olayı gerçekleşmiş ve bu sayede Coach Carter ulusal medyanın gündeminde yer bulmuştur.

* Casting, Acting : 6
* Script : 5
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 7

                                  6.2

Ice Age 4: Continental Drift

Genre : Animation, Adventure, Comedy, Family
Director : Steve Martino, Mike Thurmeier
Year : 2012

Çılgınca bir kovalamacayla geçen 80 dakika izleyicileri fazlasıyla yoracağa benziyor. Böyle Amerikan yapımı animasyonlar bu kadar aksiyon içermemeli. Ne olursa olsun yani senaryoda ne kadar çatışma olursa olsun başrollerin ve hatta genel olarak iyilerin kaybetmeyeceği bu animasyonların 1-2 tanesini bünyem kaldırabiliyor ama bunu bir seriye bağlamak gerçekten yaşlı ruhumu daha da yaşlandırıyor.

Ice Age serisinin çıkış filmi ve belki ikincisi iyiyken 3 ve şimdi 3'ten bile kötü olan 4'ü Ice Age hayranları da dahil kimseye önermiyorum. Yenilik ve heyecandan yoksun; yorucu, tekrara dayalı ve sonuçları dünden belli olan bir animasyon.

* Characters : 4
* Script : 3
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 4
* Naked Eye : 5


                                   4.2

Silent Hill

Genre : Horror, Adventure
Director : Christophe Gans
Year : 2006

Brotherhood of the Wolf'un yönetmeni Chris Gans ve ürpertici oyun serisi Silent Hill gibi bir ikiliden çok daha iyi bir sonuç beklerdim ancak hevesim kursağımda kaldı.

Christophe Gans'ın Le Pacte de Loups filminde iyi işler çıkardığını hatırlıyorum. Özel efektlere de ihtiyaç duyan filmin kamera arkasında hiçbir sorun göze batmıyordu. Aynı isimlerin Silent Hill adlı filmdeki performanslarını gördükten sonra bu kişiliğin yönetmen olduğuna inancımı yitirdim. Bu kadar kötü özel efektler 2006 yılına hiç mi hiç yakışmamış. Ayrıca kullanılan filtrelerin bu kadar farklılık gösterdiği bir film daha önce görmemiştim. Yönetmenin o kadar hatası var ki saymakla bitmez. En çok canımı sıkan da film için yaratılmış yapayın da yapayı iğrenç set. Nasıl olur da yabancı sinema eleştirmenleri bu filmin set tasarımı, makyaj ve yönetimi açısından kusursuz olduğunu düşünür anlayamıyorum. İşte bu noktada da ne kadar değerli olduğumu farkediyorum. Bu tartışmaya açık bir konu değil. Onlar yanlış düşünüyor, yorumluyor ve kafaları pek çalışmıyor. Böceklerin ölme sahnesini özel efekt dalında, Cybil Bennett'ın dayak yediği sahnedeki ağzında fazla pişmiş (yanmış) salça sosunu da makyaj dalında Razzie'ye aday gösteriyorum. 80'lerdeki filmlerde bile daha iyi özel efektler vardı. Hiç kimsenin kanı siyah akıp 2 saniyede kurumaz.

Filmde oyuncuların da pek başarılı olduğu söylenemez. Kafalarına film boyunca bilgisayar efektleriyle inen sözde ash taneleri onların da hatalarını gizleyemedi. Bu garip kasabadan mı yoksa diyalog'ları yazan screenplay'ci kardeşimizin beynindeki noksanlıktan mı bilmem ama bu kadar ucuz diyalog'ları ve salak lafları nerden bulmuşlar çok merak ediyorum. Hadi madem her şeyi Silent Hill 1 ve 2'den çaldınız. Keşke diyalog'ları da çalsaydınız. Senarist Roger Avary de Pulp Fiction'ın story'sini yazmıştı. Yani bu da ayrı bir şok.

Silent Hill'in büyük bir fan'ı olsam da video game'den sinemaya geçen en kötü uyarlama bu olabilir. Bu film yalnızca müzikleri için izlenebilir. Silent Hill'i Silent Hill yapan adam Akira Yamaoka da olmasaydı ne olurdu acaba.

* Casting, Acting : 4
* Script : 4
* Directing, Aura : 3
* Ease of Viewing : 4
* Naked Eye : 5

4.0

Date Night

Genre : Comedy, Crime, Romance, Action
Director : Shawn Levy
Year : 2010

Sıradanlaşan hayatlarından kurtulmak için karısına bambaşka bir gün yaşatmak isteyen Steve Carell'in yaptığı yaramazlık başlarına hiç beklenmedik işler açıyor.

Benim yaptığım gibi bu filmi bir komedi beklentisi içerisinde izlemeye başlarsınız sonucu pek iç açıcı olmayabilir. Her ne kadar internet sitelerinde Rom-Com olduğu iddaa edilse de Date Night'ın Rom-Com'luk bir hali yok. İçinde gülmeceler olan bir aksiyon filmi.

Carell ve Fey filmi kurtarmak için ellerinden geleni yapsalar da neden bu iki komik oyunucuyu bu kadar hızlı tempolu bir kovalamacanın içine atmışlar bilemiyorum. Müthiş chasing sırasında gerçekleşen şu kaza yaptıkları taksi sahnesine de bir hayli güldüğümü belirteyim.

* Casting, Acting : 6
* Script : 5
* Directing, Aura : 5
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 6


5.8

Forgetting Sarah Marshall

Genre : Comedy, Drama, Music
Director : Nicholas Stoller
Year : 2008

2010'da çekilen Get Him to the Greek'in yıldızları Russell Brand ve Jonah Hill'in dışında üvey kardeş rolündeki (oyunculuğunu çok farklı bulduğum) Bill Hader'ı da çıkarırsak filmden geriye hiçbir şey kalmıyor.

Jonah Hill, Paul Rudd ve Bill Hader arka planda kalsa da Russell Brand gene popstar Aldous Snow rolüyle filmi ayakta tutmaya çalışmış. Gelelim ön plandaki üç isme. Jason Segel çok sönük bir performans sergilemiş. Zaten pek komik olmayan bir adam ve yaptığı hiçbir şeye film boyunca gülmedim. Kristen Bell'i zaten oyuncu olarak görmüyorum. Kendisi yalnızca dizilerde takılabilecek kötü bir isim. Elbette ''dizici'' fan kitlesi sayesinde böyle filmlerde rol bulabiliyor. Black Swan'da izlediğim Mila Kunis ilgi çekiciydi. Gerek karakteri ve tarzı, gerek filme kattıkları ve performansı. Bu filmde ise korkunç derece itici ve inandırıcılıktan çok çok uzak şekilde yapaydı. Böyle bir cast ile daha iyi bir film bekliyor insan ama maalesef olmamış. Yani özetle filmdeki ''figüran rollerindekiler'' de olmasa gelmiş geçmiş en kötü filmi izleme ihtimalimiz olacaktı.

Filmin senaristi Jason Segel olursa o filmden hayır gelme şansı zaten yok. Senaryonun, hiçbir eğitim almamış ve yeteneksiz birinin elinden çıktığı belli.

Genel olarak pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim bu komedi için özel bir şey daha değinmek istiyorum. Bu penis flashing olayı nedir? Hele 10 kere gösterilmesi nedir? Birileri akıl edip bunları hobi edinen birkaç kansıza dava açsa eminim dava açanın destekçisi milyonlar olur. Kimse bunları görmek zorunda değil. Bu filme yüksek not verip durmadan penis flashing izlemek isteyen şırfıntılar ya da homolar yüzünden biz yemek yerken kusmak zorunda değiliz. Sıkıldım artık bu onun bunun evlatlığı tarzında espri anlayışlarından. Adam senaryo yazıp, tamamen nedensiz, salak bir espri için 30 saniye çıplak kamera karşısında duruyor. Sinemayı bir kenara bırakın; biraz erkek, biraz insan olun.

Üzülerek söylüyorum ama günümüzde yalnızca iki türlü mizah anlayışı kaldı. Acaba bu ikisi de olmasa ne olurdu? İyi ki varsın seks! İyi ki varsın sakarlık! Komedi filmlerinin başlıca iki ögesi. Siz olmasanız kimse gülemeyecek demek şu dünyada. Ey Jerry ''Mehdi'' Seinfeld! Gel de kurtar bizleri.

* Casting, Acting : 4
* Script : 2
* Directing, Aura : 2
* Ease of Viewing : 3
* Naked Eye : 4

3.0