X - The Human Centipede

Genre : Horror
Director : Tom Six
Year : 2009

Pek çok tartışmaya neden olan Tom Six'in ilk kırkayağı iyi bir korku filminde olması gereken birçok özelliği bünyesinde barındırıyor. Film hakkında duyduğunuz şeyler doğru, The Human Centipede herkese yönelik bir film değil. İkinci film kadar olmasa da bu ilk film de bazı aşırı sahneler içermekte ve özellikle midesi hassas olanların bu sahneleri çok dikkatli bir şekilde ''izlemeye çalışması'' gerekiyor. Tom Six'in bu ilgi çekici filmi birçok yerden kesik yese de kendisi için yapılan eleştirileri hak etmeyen sinemanın olmazsa olmaz filmlerinden bir tanesi. Son derece haklı bir şekilde korku filmi olarak lanse edilen film kendisine tahammül edebilenler tarafından bir kara komedi olarak da nitelenebilir.

Deli bilim adamı denince akla hemen Re-Animator'lar geliyor. The Human Centipede'ın ruh sağlığı yerinde olmayan doktoru Dr. Heiter de 2000'li yılların en iyi kötü adamlarından bir tanesi. Fiziksel özelliklerini de göz önünde bulundurursak Dieter Laser bu rol için biçilmiş kaftan. Akıl almaz senaryosunda yer alan bu aşırı uç fikirlere sahip karakter filmin en dikkat çekici yanını temsil ediyor. The Human Centipede'i alt türdaşları olan diğer gore ve torture filmlerinden ayıran en önemli özellik ise yönetimsel başarısı. Bu tür filmlerin bütçeleri düşük olduğundan genelde amatör ve bağımsız yapımlarla karşılaşıyoruz. Human Centipede ise diğerlerine göre daha havalı duruyor. Titrek eller ve handycam'ler yerine son derece oturaklı çekimler ve ilk sahneden son sahneye kadar anlamsızca rahatsız etmek yerine başarılı bir olay örgüsüyle tansiyonu gittikçe yükseltmek tercih edilmiş.

Sinefil sohbetlerinin önemli parçalarından biri olmaya aday The Human Centipede'i sevin sevdirin. Çünkü kendisi fazlasıyla under-rated.
 

* Casting, Acting : 6.5
* Script : 7.5
* Directing, Aura : 7.5
* Ease of Viewing : 7
* Naked Eye : 8


                            7.3

Carrie (2013)

Genre : Horror
Director : Kimberly Peirce
Year : 2013

Tüm zamanların en iyi korku filmlerinden biri olan Carrie yıllar sonra tozlu raflardan çıkıp salonlara geri döndü. Bir prequel ya da bir sequel beklerken ruhu tavan olan bir filmin remake'i ile  karşılaşmak tüm sinema severleri üzmüş olmalı. De Palma'nın Carrie'sinde filmin en zayıf halkası filmin çıkış noktası olan Stephen King ve senaristti. Varın siz düşünün Kimberly Peirce'ın nasıl zor bir işe giriştiğini.

Gelişen bilgisayar teknolojisi nedeniyle bu filmdeki özel efektlerin orijinalinden daha iyi olduğu su götürmez bir gerçek ancak 2013 yılında çekilen bir filmin bundan çok daha iyi efektlere sahip olması gerekirdi. 40 yıl sonra sahne-sahne yapılan bir remake'in de De Palma'nın Carrie'sini yalnızca  efektler konusunda geçmesi filmin anlamsız ve yalnızca ticari kaygılarla çekildiğinin bir başka kanıtı.

Sissy Spacek ve Piper Laurie ikilisini izleyerek korku filminde nasıl oyunculuk yapılır dersine giriş yapabilirsiniz. İki unutulmaz performansı tekrar sahneleyebilmek için seçilen iki isim de kağıtta çok güçlü dursa da orijinal filmdeki Spacek-Laurie ikilisi o kadar iyiydi ki Chloe Grace Moretz ve Julianne Moore önceki filmin duo'su altında ezildi. Yönetmen Kimberly Peirce ise De Palma'nın filmindeki tüm gerilimi ve atmosferi yok etmeyi başarmış, tebrikler.

Biz tüm bu geçen yıllara rağmen bu eseri Stephen King'in ya da Kimberly Peirce'ın değil, De Palma'nın Carrie'si olarak hatırlamayı sürdürelim.

* Casting, Acting : 6
* Script : 5
* Directing, Aura : 4.5
* Ease of Viewing : 6.5
* Naked Eye : 5.5


                           5.5


The Shawshank Redemption

Genre : Drama, Crime
Director : Frank Darabont
Year : 1994

Stephen King'in korku öğeleri içermeyen ender eserlerinden biri olan The Shawshank Redemption sinema sohbetlerinde her daim tartışma konusu olmuştur. Kimileri gelmiş geçmiş en iyi film olduğunu öne sürerken kimileri gelmiş geçmiş en over-rated film olduğunu düşünür. Bu filmin herkes tarafından büyük saygı gören diğer hapishane filmleri The Green Mile ve American History X'ten artıları neler? Oyunculuk bağlamında Tim Robbins'in oynadığı Mystic River veya Morgan Freeman'ın Glory'sinden artıları neler? Anlatım ve directing bağlamında Milos Forman'ın One Flew Over the Cuckoo's Nest'inden ya da Scorsese'nin Dog Day Afternoon'undan artıları neler? Hepsinin cevabı: Yukarıda saydığım tüm filmler bana göre bu filmden daha başarılıydı ancak bu, The Shawshank Redemption'ın iyi bir film olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu film sinemayla pek de sıkı fıkı olmayan kitlenin en iyi filmi olabilir ki zaten IMDb'de de yıllardır ilk sırada. Bu film de tıpkı Fight Club ve The Godfather gibi. The Shawshank Redemption da, The Godfather da, Fight Club da beğendiğim filmler ancak bunları ilk 100'üme sokmam için sinema kültürümü sıfırlayıp çok daha az film izlemeye başlamam gerekli.

Sevdiklerinize yakın olduktan sonra dört tarafı duvarla çevrili her yer eviniz olabilir diyor filmdeki bazı mahkumlar. Bazı ortamlarda değersiz görülen kişiler farklı ortamlarda değer kazanabilir diyenler de var. Bazıları umudun içinizi çürüteceğine inanırken bazıları umudun yaşamak için şart olduğunu düşünüyor. The Shawshank Redemption 140 dakikalık pek de azımsanmayacak süresine ve düşük temposuna rağmen kendini izlettirmeyi başaran bir film. Bunu ağızda güzel bir tat bırakan mizahına, izleyiciyi gerçekten etkilemeyi başaran dramasına ve beklentileri karşılayan iyimserliğine borçlu.

Tüm zamanların en iyi filmi olmasa da izlediğinize pişman olmayacağınız, bana birçok özelliğiyle bayıldığım 70'ler sinemasını hatırlatan oldschool bir drama.

* Casting, Acting : 9
* Script : 9

* Directing, Aura : 8.5
* Ease of Viewing : 7.5
* Naked Eye : 8.5


                           8.5

A Million Ways to Die in West

Genre : Comedy, Western
Director : Seth MacFarlane
Year : 2014

Oyuncak ayı olarak söylediğin şeyleri insan olarak söyleyemezsin demişler. İşte Seth MacFarlane'in düştüğü yanılgı da bu. Kadınlarla gününü gün eden uyuşturucu bağımlısı serseri ayımız Ted'den sonra bir anti kahraman olmasına rağmen Albert'ın hikayesi Ted'in yarattığı etkiyi yaratamıyor. Tek benzer noktaları evet, bu da yetişkinler için bir komedi.

Vahşi batıda geçen A Million Ways to Die in West o yıllara ve o bölgeye pek de uyum sağlayamayan bir çobanın aşk hayatını konu ediyor. Filmin düşüşe geçtiği yerleri o kadar düşük ki filmi yarım bırakmamanız büyük bir başarı olarak sayılabilir. Filmin katakterleri olan babayla, doktorla, en yakın arkadaşla, en yakın arkadaşın hayat kadını sevgilisiyle yola çıkarken eminim MacFarlane'in büyük hayalleri vardı. Bir şeyler yakaladığını ve bunun çok komik bir filmin oluşması için yeterli olduğunu sanmıştı. Ancak diyalog, tempo ve yönetimsel olarak büyük sorunları olan film, sinemaya hiçbir şey verememesinin yanı sıra bir komedi olmasına rağmen son dönemde izlediğim en sıkıcı filmlerden bir tanesi olmayı başardı.

Cast'ın en büyük ismi Charlize Theron çok yaşlanmış. Filmde asıl adamın ablası ya da annesi gibi duruyor. Asıl adam Seth MacFarlane ise yönetmenlik dışında sinema tarihinin en birbirine uymayan duo'sunun erkek kısmını temsilen başrolü de kendi oynamış. Kamera önünde duran her şey uyumsuz ve kötüydü. Sadece her konuştuğunda ''evet, bu kötü adam'' demenizi sağlayan Liam Neeson ve Liam Neeson'ın sesi ayakta durabilmişti.

Back to the Future ve Django sahneleri olmasa gelmiş geçmiş en kötü komedi filmi olabilirmiş. Umarım Seth MacFarlane 2015'te vizyona girecek Ted 2'da da aynı hatalara düşmez.

* Casting, Acting : 3

* Script : 4
* Directing, Aura : 3.5
* Ease of Viewing : 2.5
* Naked Eye : 3.5


                          3.3

The Player

Genre : Dark Comedy
Director : Robert Altman
Year : 1992

Kendine ait bir mizah anlayışı olan Robert Altman'ın 92 yılı yapımlı The Player'ı ödül törenlerini silip süpürmüştü. İçinde birçok türü barındıran bu 2 saatlik film sinemayla yakın ilişkide olmayan kişileri sıkıntıdan patlatabilir.

Senaristlerin, yönetmenlerin ve oyuncuların cirit attığı The Player bir Hollywood stüdyosunda geçiyor. Kimin oyuncu kimin cameo olduğunu anlamak ve kimin kurgu kimin gerçek olduğunu anlamak yaklaşık yarım saatinizi alabilir. Bunu atlattıktan sonra filmin size verdiği matematiğe geçiyorsunuz. Filmdeki karakterler size başarılı bir Hollywood filminde olması gereken özellikleri tek tek açıklıyor. Ve tüm film bu doğrultuda ilerliyor. Hollywood'un yapaylığını konu eden filmde cast'taki oyuncuların da yalnızca ''idare ettiklerini'' fark edebilirsiniz. Açıkçası hiçbir duyguyu bana veremediler. Filmdeki tek duygusal değişim Tim Robbins'in makyajıydı. Ve tabii prodüksiyon ve senaryo kendi sınırlarını o kadar zorlanmış ki bu durum da beni fazlasıyla yordu. 10 dakikalık bir açılış sekansı ve sürekli aynı çemberde dönen film içinde film içinde film içinde film... The Player tüm sterotipleri kullanarak sinema sektöründen karakollara kadar çevresiyle de alay ediyor. Bununla yetinmeyip sonunda kendisiyle bile dalga geçiyor. The Player bolca hiciv kullanan bir metafilm. Ait olduğu 7 genre'yı görmezden gelin, bu açıkça bir kara komedi. İçinde sayısız gönderme bulunduran filmin tamamını anlamanız için çok sağlam bir sinefili hastası olmanız gerekmekte. Bu koşulda bile tempo ve bazı zorlamalar beni ettiği gibi sizi de rahatsız edebilir.

İlginç bir deneme, bolca kişisel tatmin, fazla cameo, fazla twist, fazla abartılmış bir film. Ve karşınızda The Player!

* Casting, Acting : 6
* Script : 6.5
* Directing, Aura : 7
* Ease of Viewing : 5
* Naked Eye : 5


                           5.9

Saw V

Genre : Horror, Mystery
Director : David Hackl
Year : 2008

Vizyondayken yarıda bırakıp çıkmak zorunda kaldığım filmi yorumlamak ancak 7 yıl sonra gerçekleşebildi. Neredeyse tüm crew'u izleme fırsatı bulduğumuz Saw 5'ın çıkarımı ''bireyselcilik yerine toplulukçuluk tercih edilmelidir'' olmalı.

Jigsaw ölmüş olsa da bir türlü Saw filmlerinden kopartılmıyor. Seriye yeni bir soluk getirmek için bayrağı devralan Hoffman'ın Jigsaw gibi ''iyi'' bir kötü adam olması mümkün değil. Jigsaw'un bir katil olmadığı cümlesini tüm Saw filmlerinde sayısız kere duyuyoruz ancak Hoffman tıpkı Amanda gibi yakaladığı insanların tercih yapmasına fırsat vermeyip tüm tercihleri onlar adına kendisi yapıyor. Serinin son filmlerinde gerçekleşen bu durum yüzünden Saw daha çok ''kim daha güzel öldü?'' ya da ''kimin oyunu en vahşi olanıydı?'' türü bir seriye dönüştü. İlk 5 film içinde en kötü senaryoya sahip olan Saw 5'da Strahm-Hoffman hikayesi filmi ayakta tutan en önemli etkendi. Diğer 5 kişinin diyalogları da, aralarındaki bağlantı da seyirci için bir türlü önem teşkil edemedi. Başrollerin dışındaki grubun ölüp ölmeyecekleri merak eden izleyici sayısı tüm dünyada bir elin parmaklarını geçmez.

Kötü bir se7en ile kötü bir Cube'un miksajıyla oluşmuş orta şekerli bir korku filmi.

* Casting, Acting : 5
* Script : 5
* Directing, Aura : 5.5
* Ease of Viewing : 6
* Naked Eye : 5


                          5.3