Week End

Genre : Comedy, Drama
Director : Jean-Luc Godard
Year : 1967

Film sonrası hemen; sanat, sanat için mi yoksa halk için mi yapılmalı söylemi geliyor akla. Sanatın kişisel tatmin boyutu olduğunu ve bu kişisel tatmin boyutundan da tatmin olanların olduğunu unutmamalıyız. Ancak sanat halk için de yapılabilir. Bunda hiçbir bayağılık yoktur. Mesajı alabileceği şekilde alıcıya ulaştırmakla mesaj budur alan alsın almayan gitsin demek arasında her ne kadar uçurum olsa da iki yordam da bana yanlış gelmemektedir. Filmdeki asıl sorun, sanatı sanat için yapmak ya da filmi yeni dalga akımına uygun olmaya zorlamak değil; kimilerine göre anlamsız gelen, 15 dakikalık araba-trafik-korna sahnesi ya da erotik bir maceranın anlatıldığı karı-koca sahnesi hiç değil. Asıl sorun projeyi belli bir amaç (bu yeni dalga değil) için yaratmak ve etrafını ona göre süslemek. Ve buna politika ya da propaganda yerine sinema demek.

Çağan Irmak'ın Babam ve Oğlum filmindeki bayağılık bu filmde de mevcut. Siz hiç dünya sinemasında ekranda 20 dakika boyunca ağlayan birisini gördünüz mü? Bu kişinin sadece ağlama sesini duysanız gene bir derece ama kadrajın suratındaki kılları bile gösterdiği bir yakınlıkta durduğu bir sahnede nasıl olur da o kadar süre oyuncuları ağlatabilirsin ve buna sanat dersin.
Ulak ve Dedemin İnsanları neden iyi film de Babam ve Oğlum ve Issız Adam neden kötü film bunu anlatmaya çalışıyorum sizlere. Babam ve Oğlum'da yapılan duygu sömürüsünün 5-10 yıl önce moda olan Kadının Sesi programından ne farkı var? Onda da ekrana osu busu kaybolmuş, ölmüş birileri çıkıp ağlıyordu, bunda da sürekli ekrana birileri çıkıp ağladı. Kadının Sesi'ne ''Bu ne ya bu izlenir mi?'' diyen kişiler Babam ve Oğlum izlerken salya sümük ağladılar. Sanatsal hiçbir değeri olmayan bir film olarak gösterilen Recep İvedik'ten ne farkı vardır Babam ve Oğlum'un. Size söyliyeyim iyi film müzikleri, dramatik oyunculuk ve sinematografi. Kesinlikle senaryo ya da yönetmenlik değil. Güldürmenin ağlatmaktan çok daha zor olduğunu da unutmamak gerek.
Şimdi Recep İvedik ve Babam ve Oğlum'dan Godard'ın Week-end'ine geçiyorum. Biri sanatsal değeri olmadan ülkemizin gülebileceği şeyleri gerçekleştirdi. Diğeri IMBd board'larında bazı Çağan fan'larının ''Bu film nasıl 8-9 puan olur. Berbat bir filmdi.'' diyen ecnebilere söylediği komik ''Bu filmi yalnızca Türkler anlar!'' cümlelerini sarf ettirdi. Godard'ın da yaptığı politikayı filme dahil etmesiydi. Manifestoyu kesintisiz verip Başbakan konuşması gibi ekrana getirmesi gerçekten ürkütücüydü.

Bir diğer eleştirdiğim konu ise snuff filmlerde karşımıza çıkan insan ve hayvan ölümleri. Hakkında konuşulsun diye neden bir domuzun, bir tavuğun ya da bir tavşanın öldürülmesini ekrana getiriyorsunuz ki. Bunu çok sevdiğim Haneke de yapmıştı. Benny's Video adlı ilk dönem filmlerinden (ikinci uzun metrajı) birinde bu yöntemi atlarla denemişti. Sanırım Haneke'nin tüm filmografisinde izlemediğim tek film hala odur. İzlemeye de pek niyetim yok. İşin garip tarafı snuff film çekenlere bile daha çok saygım var. Tıpkı sanat için sanat yapanlara olduğu gibi. Çünkü snuff film çekenler bu bir snuff filmdir ''take it or leave it'' demektedir. Gayet normal giden bir film içinde bu görüntüleri vermek yalnızca insandışılık ve film hakkında konuşulması isteğidir. Sanat için sanat yapanlar da yeni şeyler denemekten ve anlaşılmamaktan kaygı duymazlar. Yaratıcılıkları ve cesur tavırları üzerimde iyi izlenimler bırakır. Ancak buradaki sorun boş tabloya bakıp ''Wow!'' diyenleri ya da ''Seviyesiz!'' diye halka yönelik şeyleri eleştirmek yerine sanat adı altında altını çiziyorum: Sanat adı altında bir sergide köpeği zincire bağlayıp açlıktan ölmesini izlettirenleri de gördük. İşte bu ''normal sinema'' içinde snuff sinema kareleri verenler de bunlar gibi. Tam olarak bunlar gibi.

Bu konuların dışında bitmek bilmeyen trafik sahnesi ve sevgilisi ölen kadının işçiyle olan diyaloğu güzeldi. Bu diyaloğun içeriğinde de yer alan Godard'ın ve o dönem bazı kişilerin derdini, böyle güzel şekilde sinemasal olarak dile getirmek varken manifesto mevzusuyla film tamamen sınıfta kalmıştır. 




İlk yarısı izlenebilir olan filmin son yarısı ise tamamen sürreal bir hal almış ve kişisel propagandadan kişisel tatmin boyutuna sıçramıştır.

Serseri Aşıklar dururken bu filmi izleyip Godard'ı başarısız biri olarak görmememek gereklidir. Evet, yenilikçidir ancak bu film harici iyi işlere de imza atmıştır.

* Casting, Acting : 5
* Script : 4
* Directing, Aura : 6
* Ease of Viewing : 3.5
* Naked Eye : 4.5


                               4.6